Yayınlanma Tarihi: 30 Ocak 2010Kategoriler: Haberler

Çok sevdiğim bir söz vardır: “Küçük insanlar KİŞİLERİ, ortalama insanlar OLAYLARI, büyük insanlar ise FİKİRLERİ konuşur”. KİŞİLER’e odaklanmak Türkiye’mizde çok karşılaştığımız bir durumdur. Bir çoğumuz aykırı veya bizi düşünceye itecek bir fikir ile karşılaştığımızda hemen kişiye odaklanırız. Bunu biliçaltımızda gizlediğimiz bir silahı ortaya çıkarır gibi yaparız. Hem de saldırının dozunu kaçırarak, kendimizi ifade etmeye gerek duymadan yaparız. Bu bizi yukarıdaki güzel sözde açıklandığı gibi ne yazık ki Küçük insan yapar. Örneğin bu ülkenin başbakanı çıkıp der ki “Bundan sonra ilaçlar süpermarket’te satılabilecek”. Biz ne yaparız? Hemen kendisini ve kişiliğini eleştiririz. Fikri tartışmak aklımıza bile gelmez. O yaptıysa zaten kötüdür. Ben bugüne kadar politik konuların hep dışında kaldım ve kalmaya da devam edeceğim. Bu söylemimde de bir politik anlam çıkarılmasın. Ama fikrimi söylemeden edemeyeceğim. Şu anda Güney Afrika’dan yazıyorum ve dün akşam ihtiyaç duyduğum ilacı bir süpermarketin içinden aldım. Türkiye’de her köşe başına eczane açıp, arz-talep dengesini bozacaksınız; Ardından kalkıp eczanelerin çoğunu kalfalara teslim edeceksiniz. Peki süpermarketin içinde açılacak eczanedeki ilacı kasiyer mi satacak? Tam tersi eczacı satacak. Hem de büyük ciddiyet ile. Çünkü yapacağı hata ile o süpermarket veya tüm süpermarket zinciri kapanacak. Buna süpermarket yol açmamak için de elinden gelen önlemi alacak. Dolayısı ile sokak başındaki eczane’den çok daha ciddi bir eczane ile karşılaşacağız. Alışkanlıklarımıza o kadar bağlıyız ki değişim bizi rahatsız ediyor. Ama değişim sonrası “oh be dünya varmış” diyebiliyoruz. Nöbetçi eczane kavramı niye vardır, bilinmez. Bu durum sadece o gece nöbetçi olan eczaneye yarar, vatandaşa değil. Halbuki bazı market veya süpermarketler 24 saat açık olduklarında içindeki eczaneler de açık olabilecek. Vatandaş evden çıktığında tüm işini bir noktaya giderek halletmek istiyor. Bu çok normal değil mi? O zaman vatandaşa niye özgürlük tanımak yerine eskiyi sürdürelim.

Gelelim OTC dediğimiz raftan satılan reçetesiz ilaçlara. Dünyanın her yerinde olan bu uygulamaya karşı çıkmak için özellikle fazlasıyla ön yargılı olmak gerekiyor.

KİŞİLER’i konuşan insanlara bir örnek daha vereceğim. Geçenlerde blogumda THY ile ilgili bir yazı yazdım: https://www.alphanmanas.com/?p=648 Yazım bir yolcu gözüyle yazıldı. Bu haberi alıp Airport Haber portalı alıp kullandı: http://www.airporthaber.com/v3/readnews.php?newid=20545 Başlık olarak da sağolsunlar (!!!!!!) benden “Dahi Türk” diye bahsettiler. Bu terim hem beni utandırıyor, hem de gereksiz yere karşı tepki oluşturuyor. Şimdi gelen eleştirilere bakalım:

1. Birkaç defa uçağa binen nedense bilir kişi oluyor bu zavallı da belki söylediklerimden bir iki tanesi kabul görür de DAHİ olurum diye düşünüyor herhalde yazık. Ancak kabahat bu arkadaşta değil onun buralarda yazmasına izin verenlerde….
Misafir – 2010-01-19 – 16:46:05

    2. KENDIN ANLADINMI NE DEDIGINI. TEKSTIL ISINE BAK. HADE HERKES MACIT MUCİT OLDU. BUDA NEDEN BILIYORMUSUNUZ ISIN EHILLERI ORTADA YOK. ÇIKSINLAR ORTAYA. AGZI OLAN KONUSUYO. YAZIK
    Misafir – 2010-01-19 – 14:01:59

      3. kendisi acun ılıcalı nın işadamı versyonudur dısarıda yapılan uygulamaları Türkiye de kopyalayarak ve finansman saglıyacak kisileri de bularak bi yerlere gelmistir
      Misafir – 2010-01-19 – 12:35:50

        4. Alphan tekstil mühendisidir. 18-36 ya paralel oluşturdum dediği pistin 36 tarafı askeri meydan, 18 tarafı ise Ataköy konaklarının ortasında bir yerdir. !!!!! Akıllı ç0cuktur,uçuktur ama dahi değildir. Medya kendisini öyle lanse ettiği için millet te buna inanmaktadır. Uçaklarla ilgisi koltuk arkalarındaki acil durum kural kartlarından koleksiyon yapmasıdır.
        Misafir – 2010-01-19 – 13:02:08

        Yukarıdaki eleştirileri yapanlar, kendi kimliklerini açıklamamanın verdiği rahatlıklık ve cesaretle kişisel saldırı yolunu seçmişler. Yukarıda açıkladığım insan tipi için aslında çok da iyi örnek oluşturuyorlar. Bu yorumları ilgili portal’in içindeki bazı arkadaşlar portalın ziyaretçi sayısını arttırmak için kasti olarak yapmıyorlarsa Türkiye gerçeğini burada rahatlıkla görebiliriz. Özellikle havacılık sektöründe çalışanlar yıllardır sömürüldüler, zor şartlar altında çalıştırıldılar, haklarını arayamadılar. Sonunda kendi koruma alanlarını yarattılar. Bu koruma alanı içine kimseyi almıyorlar. Sonra bu koruma alanı konusunu abarttılar ve “haklı olup haklı kalamayacak” duruma kendilerini soktular. Hani Polis içinde zaman zaman oluşan çeteler gibi. Bu arkadaşlarda çete haline geliyorlar.

        Yazımı hazırlarken THY envanterinde artan uçak ve sefer sayısını baz alıp, bir hesap yaparak yorumlarda bulunmuştum. Bunların gerçek olduğu zaten bugün bile gözüküyor. Ben bu yorumu kaptanlar, kabin memurları ve teknisyenler için yapmadım. Benim blogumu okuyanlar için yaptım. Yazı ve eleştirilere geri döneyim:

        • “Birkaç kez uçağa binen” diye eleştirilen bendeniz son 13 yılda 1,332 kere uçuş yapmışım. Caravelle dahil 48 çeşit uçakla, toplam 47 ülkeye ve 123 destinasyona uçmuşum. Doğaldır ki bir kaptan veya kabin memuru kadar uçmamışım ama ben sadece uçmuyorum ki, çoğunlukla iş amaçlı uçuyorum. Uçmak benim için araç, onlar için amaç.
        • Her farklı uçak ve havayolu şirketinin “acil durum kural kartı”nı biriktiriyorum. Bu da benim kolleksiyon merakım. Örneğin evvelsi gün Johannesburg-Cape Town arasını 1Time Airlines’ın MD-80 uçağı ile uçtum. Acil durum kural kartını aldım.
        • Her uçakla ilgili tüm teknik bilgilere oldukça hakimim. Canadain Airlines’da Boeing 767 için Flight Simulator eğitimi aldım. Belgesi de elimde.
        • “Dahi (sanırım yüksek IQ anlamında kullanılıyor)” ve “Mucit” kelimelerinin kanıtları zaten belgeli. Tartışmaya gerek yok.
        • THY’nin bu yaz zorlanacağını söyledim. Lafımın üstünden 1 hafta geçmeden sıcaklıkların sıfır derece’nin altına düşmesinden dolayı, de-icing dediğimiz uçakların özellikle hareket eden parçalarını (slate, stabiliser, rudder vs) alkolle yıkanması işlemi araya girdiği için tüm uçuşlar inanılmaz rötar yemeye başladı bile. Bazı gerçekleri üzerinden yıllar geçtikten sonra anlıyoruz. Örneğin de-icing Atatürk Havalimanında tek bir noktada yapılıyor. Çünkü kullanılan alkolün gideri orada var. Halbuki körük başlarında ve park yerlerinde yapılabilse işlem hızlanacak.
        • Yılda %6 büyüyen Atatürk Havalimanı çöküşe doğru gitmektedir. Sadece THY açısından bakıldığında yılda en az 10 yeni uçak anlamına gelmektedir. Bu kadar uçağı (bir kısmı mutlaka Sabiha Gökçen havalimanına kaydırılacaktır) o limanda tutacak park yeri de zamanla bulunamayacaktır. THY mecburen gece uçuşları yaratıp uçakları başka havalimanlarında (Örneğin Gaziantep) park etmeye başlayacaklardır. Belki park yeri ücreti açısından daha bile ucuza gelebilir ama planlama açısından ne kadar doğru olduğu tartışılır.
        • Askeri havalimanı ne yazık ki oradan kalkmak durumunda kalabilir. Havalimanının planı tekrar gözden geçirilerek taxi’yi hızlandıracak ve slot sayısını arttıracak 18-36’ya paralel yeni bir pist daha yapılma zorunluluğu oluşabilir. Şu andaki 2 pist (18-36’nın paralel pistini saymazsak) yılın ¾’lük bölümünde etkin rüzgar yönlerinden dolayı zaten aynı anda kullanılamıyor (Beni eleştiren arkadaşım benim önerdiğim yeni pistin oturduğu enlemleri göz önüne almamış. Google Maps’de Ataköy konaklarını göremeyen aciz yapmış beni sağolsun). THY de kaptanlar’dan zaman zaman kule’nin inen uçaklar için kalkış bekleyen uçakları çok beklettiği, araya uçak alabilecekken bunu yapmadığı eleştirileri geliyor. Bu gerçekten böyle ise, eğitim gerekmektedir. Çünkü kule görevlileri gün geçtikçe artan slot sayısına ne hızla uyum sağlamak zorundadırlar.
        • Unutmayalım ki zamanın hükümetini Sabiha Gökçen havalimanını yaptı diye topa tutmuştuk. Hatta 2002 yılında Sabiha Gökçen havalimanı %7 ve Atatürk havalimanı %50 doluluk ile çalışıyorken sesimiz çıkmıyordu. Bu ülkede “Stratejik Planlama” ve “Senaryo Oluşturma” kültürü oturmuş değil. Bürokratik engelleri kaldırmak yerine sakin sakin beklemeyi tercih ederiz. Yeterki statüko korunsun.
        • Yazımdaki benim açımdan tek yanlışım Airbus 330 ile Boeing 777’yi karşılaştırmadan şahsi yorum yapmam oldu. Ben özellikle Airbus 330’un kargo kapasitesi açısından her destinasyona uygun olmadığını THY’deki arkadaşlarımdan dinliyorum. Keşke bu yorumu ortaya koysaydım. Bunun dışında Airbus 330 teknolojik olarak çok üstün bir uçak, tartışma götürmez.
        • Son olarak Blogumda daha önce çıkan ve şimdi yazdığım yazılarımda THY Genel Müdürü Temel Kotil hakkında bir yorumda bulunmadım. Hep şirket ve hizmetleri hakkında konuştum. Doğrusu da budur. Sonuçta şirket başarısız ise zaten Genel Müdür de başarısızdır, tersi de geçerlidir tabii.

        Lütfen FİKİR’leri eleştirelim. Hepimiz büyük insan olmak için çabalayalım. Büyük insan olmak için özgüvenimizi arttırmamız, korkularımızdan arınmamız ve bilgili olmamız gerekiyor.

        Bültene katılın.