DEHB olduğumu 35 yaşında öğrendim ve o günden beri farklı zamanlarda olmak şartıyla Ritalin, Concerta ve Medikinet kullanıyorum. DEHB’nin iş hayatımda bana yansıması çok değişik noktalardan oldu. Örneğin aynı anda çok fazla konuya ilgi duymama neden oldu. Bu durum bazı dönemlerde aynı anda odaklanamayacağım kadar fazla işe girip para kaybetmeme neden olurken, “İş Geliştirme” konusunda bana inanılmaz hız kazandırdı. Sürekli düşük-odaklı olmama rağmen, bazı durumlarda yüksek-odak moduna geçip onlarca parçası olan bir projeyi başarılı şekilde yönetebildim. Benim için “Başarı Kriteri” tanımı ve ölçütü yıllar bazında sürekli yakalanamayacak derecede yükseklere çıktı. Daha da kötüsü yakaladığım her başarıyı küçümsediğim için, keyfini dahi süremeden bir başka hedefe koşmaya başladım. 1987 yılından beri kendi adıma çalışmama rağmen gene de bir CV/Resume hazırladım. Baktıkça ben yoruluyorum. O kadar yıla bu kadar şirket, iş, proje, faaliyet ve pozisyon nasıl sığmış benim bile aklım almıyor.
Bazıları insanları başarı davranışlarına göre üç gruba ayırıyor: 1) Gerçekten başarılılar, 2) “Başarılıyım” diye geçinenler ve 3) Başarılı insanlar üzerinden geçinenler. Bir de Başarılı olup kendilerini başarısız hissedenler var. Bu aslında bir sendrom: İmposter Sendromu. Kendini başarısız ve yetersiz hissetmek – diğer insanların başarılarına, becerilerine ilişkin abartılı bir görüşü olduğu inancına sahip olmak – başarıyı dışsal unsurlara bağlamak (şans vb) bu sendromun belirtileri arasında yer alıyor.
Ne yazık ki DEHB olanlar arasında İmposter Sendromu çok yaygın.
Hatta Bilişsel Davranışçı Terapi’nin mimarı Judith S. Beck aşağıdaki özelliklerin hem DEHB’lilerde hem de İmposter Sendromu olanlarda ortak olduğunu söylüyor:
- Başarılarını kendilerine bağlamak yerine: “Bu kez şanslıydım”, “Doğru zamanda doğru yerdeydim” veya “Arkamda çok iyi bir ekip var” diye geçiştirirler.
- Bir başarıyı kutlamak yerine bir sonraki hedefe odaklanırlar. İyi yapılmış bir işin görkemine çıkmaya zaman ayırmazlar.
- Mükemmelliyetçiliğe dair çok fazla zaman ve enerji harcarlar.
- Başarılarını veya onlar için aldıkları övgüyü göz ardı ederler. Bunu hakkettiklerine inanmazlar.
- Sürekli kendilerini başkalarıyla karşılaştırırlar ve kendilerini hep daha alt seviyede görürler.
Ödül beklentisi sırasında doğal olarak salınan dopamin hormonu vücut faaliyetleri için çok önemli. Bunun eksikliği veya düzensizliği her türlü bozukluğu beraberinde getiriyor. Ben konu “Bozukluk veya Sendrom” olunca, telkinlerin ve konuşma terapisinin kesin çözüm sağlamadığını, sadece bir farkındalık yarattığını düşünüyorum. Tam 25 yıldır dopamin ile mücadelem sürüyor ve sürmeye de devam edecekmiş gibi gözüküyor.