Yayınlanma Tarihi: 19 Ocak 2010Kategoriler: Haberler

Şimdi ne alakası var, çok iyi gidiyorlar, Amsterdam kazasının da yaralarını sardılar diyeceksiniz. Evet, doğru THY hiç de fena gitmiyor. Ama bu yaz durum tersine dönecek, buna hazırlıklı olmakta yarar var.

Yıllardır bugün-yarın yapılacak denilen 06-24 no’lu pistin uzatılmasına çok yeni başlandı. Dolayısı ile bu pistin şimdilik bize bir hayrı olmayacak. Zaten bitmiş olsa bile güney (kıble), güney-doğu (keşişleme) ve güney-batı (lodos) rüzgarlarında 06-24 ve 18-36 pistleri aynı anda iniş ve kalkışa izin vermiyor. Aklıma çılgın bir fikir geldi ve Google Earth üzerinde çalıştım. Hiçbir mühendislik çalışması yapılmadan ve kimseye danışmadan  28°49’42.82″E enleminde 18-36’ya paralel yeni bir pist oluşturdum. Pist açıklığı 1.7 km civarında. Bu durumda Hava Kuvvetleri’nin oradan kesinlikle çıkması gerekiyor ve şu andaki kargo binasının yıkılarak taşınacak hava kuvvetleri bölümüne gelmesi gerekiyor. Tabii dış hatlar terminal genişlemesinin de yeni yapılacak pistin sağına doğru olması gerekiyor. Bu çılgınlığa şimdi bir son verip detaya girelim.

THY, örneğin İzmir uçuşu için süreyi 1:15 dakikaya çıkardı. Aslında 45 dakikalık bu uçuşu 1:15 dakika olarak tanımlamasının tek nedeni var, o da taxi (uçağın körük veya park yerinden pist başına kadar hareketi) süresinin inanılmaz uzaması. Yani rötar yapan bir havayolu imajı yaratmak istemiyor. Artık uçağın motor çalıştırıp havalanmasına kadar geçen süre sabah uçuşlarında 1 saati bulabiliyor. Uçağın içinde insanlar isyan etmeye başlıyorlar. Suçu THY’ye yüklüyorlar. Halbuki suç THY de değil DHMİ’de (Devlet Hava Meydanları İşletmesi). Yazın uçuşlar arttıkça taxi süreleri arttığı gibi uçakların gelişleri de gecikecek ve dolayısı ile devamlarında da gecikmeler kaçınılmaz olacak. Bu yaz THY’nin kabin amirlerine ve memurlarına yolcularla olan münakaşalara hazırlamak için “sabır” eğitimi vermeleri gerekecek.

Atatürk Havalimanı yoğunluğunun artması nedeniyle, uçak sayısı 130’lara çıkan THY’de, uçakları Atatürk ve Sabiha Gökçen havalimanlarına paylaştırmak kaçınılmaz hale geliyor. Bu durumda THY tekrar uçak sıkıntısı çekmeye başlayacak. Çünkü Avrupa bağlantıları için önemli yurt içi noktalarından sabah erken uçak kaldırmaları gerekecek. Daha önce siparişlerin gecikmesi, THY’yi bugün bile zorluyor. Airbus-330 gibi anlamsız bir uçak aldıklarını Boeing 777’leri Hindistan havayollarından kiraladıktan sonra anlayan THY yönetimi yeni kararını bu kez doğru ve zamanında verecektir sanırım.

THY Catering konusunda sınıf atladı ama bunu artık gözümüze fazla sokmaya ve fikrimizi fazla almaya başladı. Her defasında “bizi nasıl buldunuz?” diye anket yapıyorlar. Kötü bulma şansımız yok, o kadar muhteşem ki. Son lahmacun manevrasından sonra uçağa girişte bir teyzeyi yerde bağdaş kurmuş saçta gözleme yaparken göreceğim diye çekinmiyor değilim. “Business Class” sadece yemek değil ki. Normal koltuklarda orta koltukları iptal edip, onu Business Class koltuğu yaptıktan sonra yemeğin önemi olmuyor açıkçası.

Amsterdam kazasından sonra THY kaptanları risk almamak için alçalma anonsunu 22,000 feet yükseklikte yapmaya başladılar. Dün İzmir’den dönerken İstanbul’a 90 mil kala anons yapıldı. Bu arada ekonomi bölümünde kabin memurları yiyecek-içecek servisinin ortasındalar. Siz yolcuya “ne içersiniz” derken, anons ile masayı kapattırmaya çalışıyorsunuz. Unutmayalım ki Amsterdam kazası son yaklaşmada yere 600 feet yükseklikte oldu. Ayrıca orada kemeri bağlı olmayan tek bir kabin memuru vardı. O da servis nedeniyle değildi.

Son olarak uçak isimleriyle ilgili bir yorumum olacak. 30 Ocak 1975 tarihinde İzmir’den gelen ve Yeşilköy’e inemeden Marmara Denizi’ne düşen Fokker-28 Bursa uçağının ismi Airbus-330’a, 29 Ocak 1994 tarihinde Van’da düşen Boeing-737 Eskişehir uçağının ismi Airbus-330’a verilirken, Kemer ismini taşıyan Boeing-737 uçağının geçen yıl elden çıkarılmasına bağlı olarak aynı ismin Airbus-320’ye verilmesi kanımca gereksiz. Türkiye’de bu kadar şehir ve turistik yer adı varken niye acı veya tatlı hatırası olan uçak isimleri tekrar kullanılsın ki?

Bültene katılın.