Yayınlanma Tarihi: 23 Mayıs 2011Kategoriler: Haberler


Araklı İlçesi’nde zirai ilaç ve gübre satışı yapan 50 yaşındaki Bilal Özyurt, Kanal İstanbul projesinin kendisine ait olduğunu ve projeyle ilgili, ‘Ötelerde bir şehir var, Üsküdar’dan o şehire yol gider’ başlıklı yazısını 26 Kasım 2004 tarihinde Araklı Noterliği’nde, 4050 sayı ile tasdik ettirdiğini anlatmış. Proje ile ilgili yazısını 2 Kasım 2004’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş‘a faksla gönderdiğini belirten Özyurt, Belediye Yerleşkeler ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü’nün bu yazıya 23 Şubat 2005’te, “Teklifiniz müdürlüğümüz çalışmalarını kapsamamaktadır” diye cevap verdiğini söylemiş: http://www.sondakika.com/haber-basbakanin-kanal-istanbul-projesini-trabzonlu-2702649/

Çılgın Proje’nin başka bir sahip adayı da Hollanda’da yaşayan Mustafa Coşkun (resim için tıklayınız). Bu haber henüz basına yansımadı. Mustafa Coşkun, Başbakan Tayyip Erdoğan’dan vali ve belediye başkanlarına kadar onlarca kişiye Ağustos 2010’da e-mail atmaya başlamış. E-mail bana geldiğinde Ocak 2011’e gelinmişti (e-mail’i görmek için tıklayınız). Mustafa bey Çılgın Proje’nin konu olduğu 2. Boğazı ayrı bir harita ile yollamış (harita için tıklayınız) ve sadece boğaz projesi ile yetinmeyip, İzmir için Palm Adası projesini de geliştirmiş.

Kanal İstanbul, dışarıdan bakıldığında iyi bir proje olarak gözüküyor. Tabii ki doğaya olan etkilerine bakmadan ve derinlemesine araştırmadan benim yorum yapmam doğru olmaz. Yanlız şundan eminim ki, proje seçim malzemesi olarak kullanıldığı için biraz aceleye getirildiği net olarak anlaşılıyor.

Mustafa Coşkun’un e-mail’ini aldıktan sonra İstanbul’a yeni bir boğaz (ve şehir) yaratma fikri ilgimi çekti. Bu yüzden Şubat ayından beri John Kasarda’nın “The Aerotropolist” kitabını okuyorum. Kitap aslında özet olarak havalimanlarının şehirlerin oluşumunda çok önemli bir yere sahip olduğunu söylüyor. Kamboçya konusunda doğal bir algı seçiciliğim olduğu için bu konuda ilk ilgimi çeken havalimanı şehri, dünyanın en büyük tapınağı Angkor Wat’ın bulunduğu Siem Reap oldu. Güney Koreliler tarafından inşa edilmekte olan, 1 milyar USD’ye mal olacak yeni havalimanının ve çevresinin yerleşim haritasına bakarsak: http://www.fastcompany.com/1710321/siam-reap-aerotropolis-is-cambodias-next-stab-at-regional-stardom aslında şehri inşa etmeden önce havalimanını inşa etmenin önemi ortaya çıkıyor.

Gelecek temasını işlediğim konferanslarda “Mega Şehirler” konusuna özellikle değiniyorum. 2050 yılında her 10 kişiden 7’sinin Mega Şehirler’de yaşanacağı söylenirken, bu konuyu göz ardı edemeyiz. Unutmayalım ki, yaşlanan dünyada her türlü kazancını vergiye odaklamış devletlerin hizmetlerini daha iyi sürdürebilmeleri için büyük şehir oluşturma konseptini benimseyeceklerini anlamamız gerekiyor. Çünkü hizmetleri ulaştırma maliyetleri böylece daha ucuz olacak. Örneğin Norveç’de Tromso diye bir şehir var. Nüfusu 60,000 olan bu şehir tam 23 ada’dan oluşuyor: http://en.wikipedia.org/wiki/File:NO_1902_Troms%C3%B8.svg Adaların çoğu birbirine köprü ile bağlı. Kişi başı geliri 95,062 USD olan Norveç için belki bu sorun olmaz ama, 17,508 adadan oluşan Endonezya’da kişi başı gelir 4,300 USD olduğu için yakın gelecekte bazı adalarda yaşam büyük sorun haline gelecek.

Şehirler büyüdükçe, orada yaşayan insanlara götürülen hzmetlerin bazılarında sorun olacağı aşikar. Ama bu şehirlerde yaşayan insanların su sıkıntısı çekeceklerine asla inanmıyorum. Unutmayın o yıllara geldiğimizde enerji üretim maliyetlerimiz inanılmaz düşecek ve bazı teknolojilerin kullanımı olanaklı hale gelecek. Örneğin Atmospheric Water Generation, yani havanın içindeki nemi suya çeviren teknolojinin uygulama maliyeti şu andaki şehir suyunun temizlenme maliyetine eşit hale gelecek. Zaten dünya ısındıkça havadaki nem de artacak. Yani sonsuz derecede kaynağımız mevcut. Anlayacağınız “Üçüncü dünya savaşı su yüzünden çıkacak” geyiklerine fazla takılmamak lazım.

Kanal İstanbul projesine dönersek, benim açımdan önemli iki noktaya dikkat çekmek isterim. İlki: Deprem. Eğer bu proje ile İstanbul içinde yer alan ve çoğu kaçak olan binalarda yaşayanlar tahliye edilip Yeni İstanbul’da onlara yeni konutlar verilebilirse (yani Kentsel Dönüşüm gerçekleşirse) sanırım bu proje çok anlamlı hale gelir. Bunun için ayrıca illa kanal yapmak da gerekmiyor. Sadece her iki yakadan belirli bir oranda nüfusu taşımak gerekiyor. İkinci konu ise: Rant. Ben rant konusunu 10 Ocak 2011 tarihli yazımda dile getirmiştim: https://www.alphanmanas.com/?p=1587 Çok yakın zamanda Değer Artış Payı ile ilgili kanunun çıkması gerekiyor. Bu kanun fikrinin çıkış yeri İstanbul. Fikir sahipleri ise İstanbul Belediyesi Ak Parti grup başkan vekili M. Ergün Turan ve İstanbul Belediyesi eski genel sekreteri Mesut Pektaş. Ben de elimden geldiğince bunu duyurmaya çalışıyorum. Seçim sonrası da duyurmaya devam edeceğim. Eğer Değer Artış Payı kanunu çıkarsa, arazilerinin değeri artacak arsa ve bina sahiplerinden elde edilecek vergilerle bu projelerin maliyetleri fazlasıyla karşılanır. Böylece rüşvet belediyelerin, ilgisiz insanların cebine değil, vergi olarak devletin cebine girer.

İki tane daha İstanbul oluşturmadan önce havalimanlarını yapmamız ve imarı ona göre ayarlamamız gerekiyor. Eğer bu planlama gerçekleşmezse gerçekten büyük sıkıntı yaşanır.

Bültene katılın.