Yayınlanma Tarihi: 1 Şubat 2007Kategoriler: Forbes Yazıları

Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu filmi ile uzaya  ikinci kez giden Türkler, son dönemde sonsuz enerjiye oldukça takmış durumdalar. Buna artık işin kolayına kaçmak mı? Yoksa alınmış milyonlarca patenti göz ardı edip imkânsızı başarma duygusu mu? desek de ortada bir gerçek var. Biz Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu filminde kullandığımız uzay gemilerini tasarlarken “Antimadde” kullanacaklarını varsaydık. İTÜ’deki değerli hocalarımıza danışıp Ulubatlı ve Zaldabar’ın atmosfer içi ve uzaydaki uçuşları konusunda teknik öneriler aldık.  Anti-madde, 1960’lı yılların en güzel dizilerinden biri olan Uzay Yolu’nun Atılgan amiral gemisinde kullanılan yakıttı.  1920’li yıllarda İngiliz fizikçisi Paul Dirac, Einstein’ın özel görelilik teorisi ile Kuantum Fiziği’ni biraraya getirerek “Antimadde” fikrinin doğmasını sağladı. “Özel Görelilik Teorisi” cisimlerin ışık hızına yaklaştığı durumları incelerken, “Kuantum Teorisi” ise parçaların küçük ölçekteki davranışlarını inceliyor. Diracnteorisinde, elektronla aynı ağırlıkta fakat zıt yükte parçacıcığın gerektiğini vurguluyordu. Bugüne gelindiğinde, bilimadamları artık her maddenin bir antimaddesi olması gerektiğini biliyorlar. Yani proton’a karşı anti-proton, nötrona karşı anti-nötron var. Antimadde birbirine tahammülü olmayan ve biri diğerininin akisine davranan iki maddenin biraraya gelmesi sonucu ortaya şiddetli bir “Gama Işıması” çıkması ve her ikisi de yok oluyor. Antimadde aslında belirli formlarda günlük yaşamımızda kullanılıyor. Örneğin tıpta PET (Pozitron Salma Tomogrofisi) taraması, beyin ve kalp foksiyonlarının saptanmasında kullanılıyor.

Bir kg benzin yanarak 9.1 milyon jul enerji açığa çıkıyor. Nükleer enerji üretimnde ise 1 kg uranyum füzyonla 82 milyon jul jul enerji açığa çıkıyor. Antimadde de ise 1 kg protonun antiproton ile reaksiyonu sonucu 9 milyar jul enerji açığa çıkıyor. Bugün antimaddenin üretilmesi için gereken enerji, oluşacak enerjiden daha fazla olduğu için daha beklemek zorundayız.

Nükleer füzyon geleceğin ideal temiz enerji kaynağı olabilir. Çin de geçen aylarda başlatılan projede süper iletken mıknatıslar kullanılıyor. Bu mıknatıslarda ülkemizde bolca bulunan BOR bileşiği kullanılıyor. Amaç bu süper iletken mıknatıslarla yapılacak reaktörün merkezindeki sıcak plazma gazını hareket ettirmek. Bu mıknatıslar teoride ısınmadığından reaktörün ömrü uzayacak. Asıl büyük çalışma Fransa’nın güneyinde Cadarache’de devam ediyor.

Füzyon yöntemi ile deniz suyunda bulunan döteriyum ve tritiyum gibi hidrojen izotoplarının güneşte olduğu gibi birleştirilmesi sonucu, yüksek miktarda enerji elde ediliyor. Bu yöntemle halihazırda dünyadaki diğer nükleer reaktörlere nazaran radyoaktif atığın az olacağı ve tepkimeye girecek bir kilogramlık yakıtın, 10 milyon kilogram fosil yakıt kadar çok enerji yaratabileceği düşünülüyor. Asıl sorun atomları birleştirebilecek kadar yüksek enerji (100 milyon derece) ve basıncın yaratılması ve bunun uzun süre devam ettirilmesi.

Füzyon yöntemi ile elektrik enerjisi üretmek için görüldüğü kadarıyla 30-40 yıla ihtiyaç var. Ama nasıl Güneş 100 Milyar yıl daha ışık verecek enerjiye sahipse dünyada da neredeyse sonsuz enerji elde etme şansı var. Buradaki sorun elde edilen elektriğin dünyanın her yerine iletilmesi. Çünkü bir yandan da elektriğin merkezi olarak üretilmesinden uzaklaşacak ve güvenliği ön plana çıkarak tezler oluşturuluyor.

Öncelikle “sonsuz enerji üretme” konusunda dünyanın gündemine bu sıralar giren bir firma var. İrlanda merkezli teknoloji enstitüsü Steorn Termonidamik teorisini by-pass ederek 2003 yılında başlayan bir araştırmanın sonucunda mıknatıslar tarafından oluşturulan manyetik alanların birbiriyle etkileşimi sayesinde çok büyük bir rüyayı hayata geçirdiklerini duyurdu.

Dünya yapar da biz yapmazmıyız demeyin: “Sonsuz dönme ve enerji üretme” prensibini yakın zamanda basından izledik. Türkiye’nin en önemli döviz harcaması enerji ithalât kalemi olduğuna ve biz Türklerin genlerimize işlemiş sabırsızca sonuca ulaşma hırsından dolayı bu tip projeler daimi olacaktır. Şu an gündemde olan şirketin yanında pazarlama harcaması yapamayan küçük firmaların da yerel gazetelerde aynı zaman diliminde yer aldığını hatırlatmak isterim. “Dönergeç” yöntemi ile bundan 2 yıl önce tanıştım. Devamlı takip edildiğini, dünya enerji devlerinin kendisini yok edeceğini düşünen bir girişimcinin bana getirdiği proje aslında bugün açıklanan yöntemden çok farklı değil. Biz önce bunun gerçek olamayacağını düşündük ve bir Üniversite’de simülasyon testleri yaptırdık. Simülasyon da sistem çok düşük bir başlangıç enerjisi ile sonsuz enerji üretiyordu. Bunu başarmıştık. Peki neden piyasaya bunu duyuramadık? Çünkü sistem inanılmaz bir sürtünme yaratıyordu ve bu sürtünmeye titanyum bile 3 dakika dayanabiliyordu. Yazımın başında bahsettiğim nükleer füzyon yönteminde kullanılan Bor alaşımlı manyetik mıknatıslar bu sürtünmeyi azaltsa bile istenilen hızı yakalayamadığı için, projenin bugünkü malzeme teknolojileri ile gerçekleştirilme şansı kalmamıştı.

Bence enerjiyi çok uzaklarda aramayalım. Örneğin, daha yakın zamanda tanıştığımız hidrojen (bir enerji kaynağı değil, aracıdır) ve solar (güneş) da bize aslında temiz ve sürekli enerji sağlıyor. Ama Türkiye’deki yatırımcıların artık macera aramadan, bu ülkenin önümüzdeki 3 yıl içinde karşılaşacağı ciddi enerji arzı riskini karşılayacak Hidroelektrik, Doğal Gaz ve Kömür Santrali yatırımlarını biran önce yapmalarını tavsiye ediyorum.

Forbes Ocak 2007

Bültene katılın.