Yayınlanma Tarihi: 1 Aralık 2006Kategoriler: Forbes Yazıları

ABD’de son 5 yılda Ar-Ge için 1 Trilyon USD para harcandı. Harvard Business Review’a göre yılda ekstra 1 Trilyon USD de patentlerin ve telif haklarının doğru anlamda kullanılmamasından dolayı heba oluyor. Ben ABD’de teknoloji üreten önemli üniversitelerin patent lisanslama bölümleri ile ilişkide olduğum için bu konuya yakından şahidim. Bugün ABD üniversitelerinin sahip olduğu 140,000 civarında patent var ve birçok üniversite elindeki patentlerin envanterine hakim değil. Egemen oldukları durumda da pazarlamada sorun yaşıyorlar. Bugün ABD’de iyi “start-up/başlangıç aşamasındaki” firmaların en başarılı olanları patentini üniversite ile beraber geliştirip, lisanslamış ve bunu ticari hayata taşıyabilmiş öğretim üyelerinin kurduklarıdır. ABD bile Ar-Ge ve innovasyonda dünya lideri olmasına rağmen bu sorunlarla boğuşurken, dünyadaki diğer ülkelerin durumunu siz düşünün. Durum böyle olunca çok önemli ürünleri onlarca yıldır hiç değiştirmeden kullanabiliyoruz.

Örneğin Klima’lara Willis Haviland Carrier tarafından 1902 de icat edilip üretilmesinden beri fazla el değmedi. Bir ara “split” diye ikiye ayırdılar, son yıllarda ev üniteleri küçük ve estetik hale geldi ve özel filtrelemeler geliştirildi ama çalışma prensipleri aynı eskilikte devam ediyor. “Carbon Neutral/Karbon Eşitleme”, yani yarattığımız hava kirliliği kadar ceza ödeyeceğimiz veya temiz hava sağlayacak bir ortam yaratacağımız bir dünya süreç olarak çok uzakta olmamasına rağmen bu ürünlerle böyle bir süreç ne yazık ki ötelenmeye mahkûm olacak. Benzer bir başka ürün de Buzdolabı: Önce Freon R22, sonra da R134A gazı kullanılan, bir AC motorun ve de sıkıştırma/açmayı yapan bir kompresörün bulunduğu bu teknoloji 1930’lardan beri sadece estetik peşinde hareketini sürdürüyor.

Fermuar ile ilgili ilk patent 1917 yılında Gideo Sounback tarafından alındı. B.F. Goodrich bu patenti geliştirdi. Otuzlu yıllarda ilk önce çocuk elbiselerinde kullanılmaya başlandı. Bugün fermuar kullanılmaya devam ediyor ama 90 yıldır değişen pek bir şey olmadı. Doksan yıl önce de fermuar hızlı çekilince dikildiği kumaşa sıkışırdı, bugün de sıkışıyor. “Cırt” veya “Velcro” denilen farklı birleştirme teknikleri ne yazık ki fermuara alternatif olamadılar.

Düğme ise binlerce yıl önce Asya’da icat edildi. Bin yıldır sadece görünümü fevkalade çeşitlendi. Öte yandan dikiş makinesi Fransız terzi Barthelemy Thimonnier tarafından 1830 yılında bulundu, 1857’de Isaac Singer tarafından yukarı-aşağı dikiş mekanizması geliştirildi ve bugünkü dikiş makineleri yaratılmış oldu.  Bugün giymiş olduğumuz elbiseler 150 yılı aşkın bir teknolojinin ürünü olan makinelerle dikiliyor.

Alışkanlıklarımızda dramatik değişiklik yapmakta gerçekten zorlanıyoruz. Buna bağlı olarak modacılar da doğal olarak giyimde çok önemli değişiklikleri yapmaya çekiniyorlar ve bizleri yüzyıllık teknolojilerin kollarına bırakıyorlar. Halbuki teknolojik olarak günümüzde sentetik “dokusuz yüzeyleri-non-woven fabrics” ultrasonik yöntemle birbirlerine yapıştırmak artık mümkün. Örneğin çocuk bezleri, filtreler, perdeler, ameliyat elbiseleri bu yöntem kullanılarak dikişsiz olarak dikilir. Nike firması bazı spor malzemelerinin eteklerinin kapatılmasında ultrasonik dikiş kullanmaya başladı. Önümüzdeki yıllarda beden ölçüleri bilinen kişilerin bedenlerine göre dikişsiz olarak, hem de robotlar yardımıyla giysi dikmek birkaç dakikayı geçmeyecek. Böyle bir durumda bu giyside teknolojik olarak neredeyse 100 yıllık bir geçmişi olan bir fermuarın kullanılması mümkün olamayacak.

Konu “ultrasonik”ten açılmışken çamaşır yıkamada da bu teknolojinin kullanılmasını maliyet dışında engelleyecek bir teknolojik sıkıntı olmadığını söylemekte yarar var. Maliyet’te bilindiği gibi yüksek üretim adetleriyle üstesinden gelinecek bir engeldir. Şimdilik perde gibi büyük yer kaplayan ürünlerde ticari işletmeler için kullanılmaya başlanan bu teknoloji, çok uzak olmayan bir dönemde evlerimize girebilecek. Ama çamaşır makinesi üreticileri ne yazık ki şimdilik çamaşır makinelerinin yıkama sürelerinin kısalığını, kapaklarının tam açılmasını veya çamaşır yıkama kapasitelerinin kg olarak büyüklüğünü rekabet aracı olarak kullanmayı tercih ediyor. Hâlbuki Merloni 2001 yılında ne güzel “yıkadıkça öde” yöntemini tanıtmıştı. Ama pazara kabul edilebilir zaman sınırından erken girdiği için ölü doğdu.

Süpermarketlerde de durum pek farklı değil. Süpermarket arabaları ilk defa 1947 de kullanılmaya başladı. Şu an en büyük yenilik yürüyen merdiven’den kaymayan tekerlekleri.  Visa ve MasterCard’ın aktif hale gelmesi ile 1960’lı yıllarda manyetik şeritli kredi kartları kullanılmaya başlandı ve 50 yıldır kullanılıyor.  Manyetik şerit okuyabilen ilk kredi kartı terminali (EFT/POS) 1979 yılında kullanılmaya başladı. Son 30 yıldır aynı teknoloji ile çalışmaya devam ediyorlar.

Yukarıda saydığım örnekleri çoğaltmak mümkün. Sonuçta, kullanıcıların değişemeyen alışkanlıkları, pazarı kontrol eden firmaların değişime karşı gösterdikleri inat, çıkacak yeni ürünlerin altyapı yetersizliğinden dolayı dünya pazarlarına adaptasyon problemi ve istenilen üretim adetlerine ulaşamama kaygısının sonucunda birçok ürünü ne yazık ki uzun süreler icat edildikleri haliyle kullanmaya ve görmeye devam edeceğiz.

Forbes Kasım 2006

Bültene katılın.