
1990’lı yılların başında “İlaçlarda Barkod Uygulaması” konusunda çalışırken eczanelerle çok yakından ilgilenmiştim. Amacım hem eczaneleri uydu üzerinden Sağlık Bakanlığı’na bağlayıp eczaneleri bilgisayarlaştırmak, hem de onları otomasyon ile tanıştırıp işlerini kolaylaştırmaktı. Ama daha PC’lerin yaygın olarak kullanılmaya başlanmadığı ve uydu iletişiminin bilinmediği bu yıllarda “erken öten horoz” olarak bu projeleri rafa kaldırdık. O yıllardaki eczane sayısı 13,000 civarındaydı. Bugün ise bu rakam 23,500. Eczaneler ile ilgili istatistikler genelde nüfusa oranlanarak yapılır. 1990 yılındaki nüfusumuz 56.473.035’di. Bugün ise 74 milyon’a yaklaşmıştır. Oranlara bakarsak 1990 yılında 4,344 kişiye 1 eczane düşerken, 2010 yılında ise 3,149 kişiye 1 eczane düşmektedir.
Bu oranlar şehirlere göre değişkenlik gösteriyor. Örneğin sorun yaşadığım İzmir’de eczane sayısı 1,750’ye ulaşmış durumda. Nüfusu 4 milyon olarak baz alsak, eczane başına düşen kişi sayısı 2,285 olmaktadır. İngiltere’de 5,212 kişi, Almanya’da 4,673 kişi ve siyasi kararların etkili olduğu Fransa’da ise bu oran 3,727 kişiye 1 eczane şeklindedir. Hollanda’da eczane sayılarının artmasını engellemek için 8 eczacılık fakültesinin 4’ü kapatılmış. Avrupa’da her türlü istatistikte geri kalan ülkemiz konu “eczane istatistiği” olunca, ipi önde göğüslemektedir.
Türkiye’de üniversitelerin bir plana dayalı olarak açılmadığını biliyorum. Bu plansızlığın içinde Eczacılık Fakülteleri’nin durumunu da merak ediyorum. Bu yanlışı da durdurmamız lazım.
Daha da vahim olan durum ise “Nöbetçi Eczane” konusu. Ben niye eczanelere bu ayrıcalığın tanındığını merak ediyorum. Onlara destek olmak için vatandaşa acı çektirmenin gereği var mı? Ben ilacımı alabilmek için tam 3 saat uğraş verdim. Bana yazık değil mi? Eczane hem nöbetçi hem de istediğim ilacı alacak sermayesi yok. Zamanında “Bayram Gazetesi” diye bir saçmalık vardı. O yıllardaki Sabah gazetesi sahibi Dinç Bilgin bu saçmalığa son vermişti. Şimdi bu saçmalığa son verecek cesur siyasetçiler arıyorum.
