Yayınlanma Tarihi: 13 Kasım 2011Kategoriler: Haberler

CNN Türk, bir haber kanalı olmanın verdiği sorumlulukla 11 Kasım 2011 Cuma günü saat 21:30’da yayınlayacağı, sevgili Şirin Payzın’ın yönettiği “Çocuklarda ve Yetişkinlerde Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)” ile ilgili programı, önceliği “Deprem” konusuna vererek 12 Kasım 2011’de (dün) yayınladı. Deprem ile ilgili 11 Kasım’daki programa ise Prof. İlyas Yılmazer damgasını vurdu. Belki gereğinden fazla heyecanlıydı ama söyledikleri açıkçası yanlış değildi. Ben şu açıdan bakmak istiyorum. Bugüne kadar yaşadığımız Deprem’lerdeki bu denli kayıpların sorumluları, bu binaların yapıldığı tarihten itibaren yönetime gelmiş belediyeler ve hükümetlerdir. Biz bu belediyelerin ve hükümetlerin sorumluluları için sokak isimleri veriyoruz. Onlar adına heykeller yapıyoruz, okullar inşa ediyoruz. Onları konuşmacı olarak toplantılarımızın baştacı ediyoruz. Sanki daha iyisi yokmuş gibi ölünceye kadar siyasette kalmaları için de yalvarıyoruz. Başbakan sayın Recep Tayyip Erdoğan “gerçek anlamda” gelecek nesiller tarafından iyi bir şekilde anılmak istiyorsa, sözünde durur ve bu ülkenin en önemli sorunu olan “Kaçak Bina” konusunu çözer. Bu ülkenin en büyük sorunlarından biri ve aslında haksız kazanç’ın en temel göstergesi olan bu durum değişmediği sürece bizler boşu boşuna üzülmeye devam ederiz.

Çocuklarda ve Yetişkinlerde Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)” programının kaydını yetiştirebilrsem bu yazının sonuna ekleyeceğim. Yoksa, en kısa sürede eklerim.

DEHB’li çocuk sahibi ailelerin en büyük korkusu çocuklarının ileride başarılı olup olmayacaklarıdır. Ben 2003 Nisan’ından beri DEHB konusunda psikoterapi alıyorum. 2004 yılı Uluslararası İstanbul Festivali öncesi festival yöneticisi sevgili Hülya Uçansu ile biraraya gelmiştik. Kızı da DEHB olan Uçansu bana DEHB konusunda 2003 yılında Kanada’da çekilmiş çok önemli bir film olan “Odd Kid Out / Hiperaktifim Ama” filminin İstanbul’da 2 gösterimi ve filmde oynayan  Prof. Dr. Atilla Turgay’ın Türkiyeye getirilmesi için  destek talep etmişti. Ben destek verdim:  http://www.milliyet.com.tr/haber

Ama ondan da önemlisi filmi seyretmeye DEHB’li çocuklarıyla gelen ailelere kendi hikayemi anlatmıştım. O yıllarda kendimle ilgili anlatacaklarım bugünün ölçütlerinde daha kısıtlı olsa da aileler inanılmaz derecede mutlu olmuşlardı. Film sonrası inanılmaz duygulu anlar yaşamıştık.

CNN Türk bu programı çekmeden önce DEHB olan ve iş yaşamında olan kişileri de davet etmek istedi ki, sonuçları aileler açısından değerlendirme olanağı yaratacaktı. Bunu yaparken CNN Türk’de çalışan bir arkadaşa da teklif gitti, ama annesi uygun olmadığını söylediği için programa katılamadı. Çünkü DEHB bir hastalık veya psikoloji bozukluk gibi algılanıyor. Kimse ortaya çıkıp da “Ben DEHB’yim” demeye cesaret edemiyor. Ben bu konuda biraz rahatım. “Girişimcilik ve İnovasyon” konferanslarımı izleyen liseli ve üniversiteli arkadaşlarım “kişisel envanter” konusu altında DEHB’yi nasıl işlediğimi hatırlayacaklardır. Hatta size geçen yıl E-Tohum’daki konferansımın ses dökümünü de ekte yolluyorum: http://www.etohum.com/alphan-masan-etohum-antalya-kampi-2011 Demişim ki “bende dikkat eksikiği ve hiperaktivite bozukluğu var. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gerçekten zor bir şey. Yerinizde duramıyorsunuz. Aynı anda çok şey düşünüyorsunuz falan böyle çok sıkıntılı. Özellikle sizinle beraber çalışanlar eğer alışamamışsa sıkıntı yaratır”. Şimdi sizinle Twitter’dan bana Sinan Yüce tarafından yollanmış 2 tweet’i paylaşıyorum: @sinanyuce Sinan Yuce demiş ki: “@alphanmanas son biosunda bir kere bile ADHDye referans yokKendinizi sisirmek icin”o da benim gibiydi, benim cevrem kotuydu” cok gereksiz.” Onunla da yetinmemiş benim bu konuyu speküle ettiğimi şu sözlerle belirtmiş: “@alphanmanas tarihte başarılı olmuş girişimci, bilimadamı, sanayici vs.yi ADHD hastası olduğunu kurgulayıp soruna dikkat çekmeye çalışmak.

Sinan Yüce’nin “benim cevrem kotuydu” algısını sanırım bir önceki yazımdaki “Beni üzdüler, benlik saygımın düşmesine neden oldular.” bölümü oluşturdu. DEHB olanlar hoşgörülü ve esnektirler. Ama bu demek değildir ki bu insanları esnetip koparasınız

Sinan Yüce’ye göre ben kafadan ADHD olduğumu uydurmuşum. Kendimi şişiriyormuşum. Başarılı girişimcileri, bilimadamı, sanayici’lerinin ADHD/DEHB olduğunu da kurgulamışım. Bugün “başarılı ADHD/DEHB olanları” Google’ladığınızda çıkan sonuçlardan birini hemen sizinle paylaşabilirim: http://www.add-adhd-treatments.com/Famous-People.html Dolayısıyla kurgu da yok.

Benim esas kurgum rahmetli Steve Jobs üstüneydi. Önceki yazımda “Ben dar vizyonumla New York’da acaba fax makinesi gelecekte yaşamımızı değiştirirmi diye sorgularken, benim yaşıtlarım ABD’de ülkenin genine işlemiş özgüven ve vizyon ile önemli girişimlerde bulunmaya devam ediyorlardı.” demiştim. Olayın hikayesi de şudur: Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölüm Başkanı olan babam Prof. Dr. Oğuz Manas (http://www.eksisozluk.com/entry) ın asistanı Faruk abi New York’a eğitime giderken bana “Alphancım fax diye bir cihaz çıkmış, çok önemli bir cihaz olabilir. Mümkünse bulabilirsen distribütörlük alalım” demişti. Ben de “Aman Faruk abi, fax’ın yaygınlaşması için herkeste olması lazım. Bence tutması zor” demiştim. Bugün fax herkeste var”. Benimki büyük yanılgıydı ve nedeni ise benim vizyonumun İzmir ili sınırlarıyla çevrilmesiydi. O yıllarda zaten Internet de yoktu. Eğer ben yurt dışına gitmemiş olsaydım, bugün sahip olduğum vizyona sahip olamazdım. Bazı konuları uzun uzun anlatmaya gerek yok. Satır araları zaten söylüyor. Ama bizler önyargılarla yetişiyoruz. Herkesin bir gizli ajandasının olduğunu düşünüyoruz. Bu durum yazımın başında depremle ilgili bahsettiğim siyasetçilerin ve yöneticilerin hediyesidir. Gidin bir THY kontuarına ve biniş kartı alanlara bakın. Kuyrukta bir yavaşlama olsun. En arkalardan öne gelip, kontuardaki kişinin bilgisayarına çözümcül bir yaklaşımla bakmaya çalışır ve “sorun nedir?” diye de sorarız. Ama ABD’de aynı sorun olduğunda 2 saat ağzımızı açmadan kuyrukta bekleriz. Çünkü onların sorununun nedeni vardır, bizdeki sorun ise keyfidir. Bu önyargılar ile yükselmeyi hakkedeni aşağıya indirir, ağzı laf yapan gereksiz adamları yükseltiriz. O yüzdendir ki siz siz olun, bu ülkede “Steve Jobs gibi olmayı rüyanızda bile görmeyin”.

Bültene katılın.