Yayınlanma Tarihi: 19 Aralık 2011Kategoriler: Haberler

SGK’nın verilerine göre toplam sağlık harcaması 2010 yılında 32 milyara ulaştı. Bu harcama içinde en önemli kalemi ilaç giderleri oluşturuyor. SGK’nın ilaç harcamasının toplam içindeki payı da yaklaşık %50 seviyesinde: Yani 16 milyar TL. Hükümet SGK üzerindeki yükü azaltmak için ilaç üreticilerine ve eczanelere yüklenmiş durumda ve kantarın topozunun kaçtığı anlaşıldı ki bazı adımlar atılmaya başlandı.

Alın size bugün (Pazar) yazılı basından bir başka haber: Bakan Hayati Yazıcı, Türkiye’de 57 milyar lira değerinde toplam 42 milyon 600 bin ton meyve-sebze üretildiğini, bunun 16 milyar liralık kısmının çöpe gittiğini söyledi: http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/  Nasıl yani? Evet öyle yani: SGK’nın 1 yıllık ilaç harcaması 16 milyar, çöpe atılan, yani heba olan sebze-meyve de 16 milyar TL değerinde. Aslında ne kadar zavallı bir durumda olduğumuzu görmek açısından bu 2 (aynı) rakamı sizle paylaşmak istedim: 16 milyar TL.

Sebze ve Meyve konumuzun 2 parçasıydı, onları konuşmuş olduk. Hükümet en azından sorunun kaynağını buldu ve önlem de alınacaktır artık. Detayları yukarıdaki linkte bulabilirsiniz. Ben blogumda genelde yatırımlarımızdan bahsetmiyorum. Sadece geçmişe dönük bilgiler veriyorum. Bu sefer yeni bir yatırımımızdan bahsedeceğim: www.prolooil.com Brigtwell Holdings BV olarak şirketin %42.5’ini satın alarak kimya sektörüne de girmiş olduk. Lise’de kimya dersi 2 olup, okul basketbol takımında oynaması sayesinde torpil ile geçip Atatürk lisesinden 5.54 not ortalaması ile mezun olan, Ege Üniversitesi Tekstil Mühendisliğinde kimya dersinden devamsızlıktan kalıp, (ayıptır söylemesi) kopye ile geçen bir kişi olarak, daha sonra TÜBİTAK-MAM Kimya ve Çevre Ensitütüsü danışma kurulu üyeliği yapmıştım (davet mektubu için tıklayınız). Sanırım detaylara hakim olan kimya mühendislerinin yanında helikopter bakışı yapan insanları da aynı çatı altında barındırmak hiçte fena fikir değil.

Prolo Oil’in satın alınma hikayesi kısaca şöyle: Norveçli elektrikli otomobil üreticisi Think EV’nin alın(a)ma(ma)sı esnasından İngiliz ortağımız Zamier Ahmed ile Oslo’da kendi aramızda konuşuyorduk. Ben ona: “Türkiye olarak bu şirketi satın alsak bile yanında mutlaka sahip olacağımız bir teknoloji olmalı. Motor ve pil teknolojilerine sahip değiliz ki” dediğimde, bana “Alphan iflas etme sınırında olan bir İngiliz firma var ve bu firma ayçiçeği yağı’ndan araba kaportası yapabiliyor. Hatta cam elyafı ve bor ile güçlendirildiğinde her türlü mukavet testinden geçiyor” deyince, bende şimşek çaktı. Hemen bu firma ile konuşmalıydık ve öyle oldu. İki ay içinde borçları vs ile şirketin varlıklarını satın alma işlemlerini tamamladık. Capital Dergisi de Aralık ayı sayısında “Kimya 2011 Eki” verince, ben de derginin genel yayın yönetmeni sevgili Rauf Ateş’ten rica edip bu konuda bir köşe yazısı yazdım. Yazımın başlığı: Otomotivde Organik Devrim (yazı için tıklayınız) Yazıdan alıntılar yaparsam:

Henry Ford, plastik kaportasının tümünü soya fasulyesinden ürettiği prototip arabasını 13 Ağustos 1941’de tanıtmıştı. Prototip araç, konvansiyonel modellere göre 500 kg daha hafif olarak üretilmişti. Henry Ford soya fasulyesini kaportada 3 nedenden ötürü kullanmıştı: Otomotiv endüstrisi ile tarım endüstrisini yakınlaştırmak; Plastiğin aslında en az çelik kadar güvenli olduğunu göstermek ve O yıllarda görülen metal tedarik sıkıntısını aşmaktı. Henry Ford, kullanılan yeni plastik malzemenin araçlarda kullanılan metal parçaların yerini alacağını umuyordu ki 2. dünya savaşının çıkması ile proje askıya alındı.

Geçmişte otomotiv endüstrisinde organik hammade kullanılan başka bir alanda motor yağlarıdır.  Bitkisel yağ bazlı motor yağılarının üretimi, 19. yüzyılda petrol bazlı motor yağlarının üretiminden önceye dayanır.  1909 yılında kurulan motor yağı üreticisi Castrol şirketinin adı castor-oil (hint yağı)’den gelmektedir. Castrol şirketi hint yağından ürettiği motor yağları ile faaliyete başlamıştır. Petrol ekonomisinin güçlenmesi ile rafinasyon işleminden elde edilen ağır bileşenler yağlamada kullanılmaya başlandı ve sentetik motor yağları piyasaya çıkmaya başladı. Bitkisel yağlardan elde edilen motor yağları sentetik motor yağlarına göre rekabetçi fiyat avantajı sağlarken, toksik olmaması ve doğada çözünme özelliği ile çevre dostudur. Yani bu yağların geri toplanması gerekmemektedir. Türkiyedeki otomotiv madeni yağ pazarının büyüklüğü yaklaşık 350 bin ton civarındadır.

Prolo Oil’i satın alma motivasyonumuz belki ayçiçeği yağından araba kaportası oldu ama şirketi ve yaptıklarını öğrendikçe inanılmaz bir sektörün içinde kendimizi bulmuş olduk. Çünkü ayçiçeğinden araba kaportası sadece firmanın ürünü ile (poliol) yapılan bir son-ürün’dü. Yatırım yapmış olduğumuz Prolo Oil firması poliüretan malzemesinin iki hammadesinden biri poliol kimyasalını bitkisel yağlardan üretme teknolojisine sahip. Hali hazırda kullanılan poliol petrol bazlıdır. Organik bazlı Poliol üretimi daha az karbon dioksit ve sera gazı salınımı oluşturmaktadır. Organik poliol üretim metotları, sentetik poliol üretimine göre %36 daha az karbondioksit salınımı, %61 daha az fosil yakıt kullanımı ve %23 daha az enerji tüketimi sağlamaktadır. Kyoto protokolünü imzalamış olan Türkiye, 2013’te başlayacak yeni dönemde karbon ayak izini düşürmek için yeni yollar arayacağı ve yeni kısıtlar koyacağı aşikardır.

Bitkisel yağlardan üretilen organik poliol, petrol tabanlı sentetik poliol ile aynı performansı sağlamakta, ayrıca koku ve üretim metotlarında üstünlük sağlamaktadır. Bu yüzden dünya çapındaki büyük kimya şirketlerinin çoğu bu alanda ARGE faaliyetlerinde bulunmakta, organik poliolü poliüretanın geleceği olarak görmektedirler. Tüketicilerin yeşil ürün algısının da yükselmesi ile bu tip organik ürünlerin pazarda daha kolay kabul göreceğine inanmaktayız.

Günün sonunda Poliol ve motor yağı bu ülkeye ithal edilmektedir. Bu ürünlerin Türkiyede üretilmesi öncelikle cari açık üzerinde pozitif bir rol oynayacağı gibi, Prolo Oil de dünya çapında bir olması durumunda Türkiye’ye döviz getirecektir.

İşte bu heyecanımı sizlerle paylaşmak istedim.

Bültene katılın.