Yayınlanma Tarihi: 16 Temmuz 2013Kategoriler: Haberler

Herşey Otellerde bulunan interaktif TV’ler kanallarla ilgili küçük bir araştrma içgüdüm ile başladı. Sonra da bunu bir yazayım istedim. Çünkü derdimi 140 karakterlik Tweet’lerle anlatmak biraz zor olacak.

Bundan 6-7 yıl önce odaya girdiğimde TV’deki “Alphan Manas Hoşgeldiniz” mesajını gördüğümde bana ilginç gelirdi. Sanırım bu durum herkes için öyledir. Ama sistemin zekası onunla ibaretti/ibaret olmaya da devam ediyor. Madem benim geldiğimi biliyorsun, o zaman kanal önceliklerimi de bilecen ve o sırada benim önüme getireceksin. Menüler o kadar aptaldır ki, bir haber kanalına geçmek için şifre çözücü olmanıza az kalır. Aslında günlük yaşamımızdaki değişim ve geçiş süreci “Otel TV Sistemleri (OTVS)”nde de yaşanıyor.

Türkiye’de OTVS konusunda faaliyet gösteren 1 Türk firması ve 3 tane de yabancı firma var. Bunlar otele gelip oda başı 50 USD’ye mal olan bir sistem kuruyorlar. Diğerlerinden yaklaşık 100 USD daha pahalı IP bazlı TV’leri otel alıyor. Otel ayrıca film kiralama için oda başına yaklaşık 20 USD ödemeyi garanti ediyor. 200 odalı bir otel, 100.000 USD yatırım ile sistemi kuruyor. Ayda en az 4.000 USD film kiralama garantisi için ödüyor. Ayrıca sistemin %10-20 sistem bedeli üzerinden bakım ve destek masrafı var. Ayrıca oda sayısı ile bağlantılı bir de sunucu yatırımı var ki, 200 oda için 10.000 USD’yi geçmez.

Bu sistemler “İş Otelleri” ve “All Inclusive” oteller için iyi. Çünkü otel içinde harcama yaptırılmak istenen müşteriyi kalkıp da odaya kapatmanın anlamı yok. Ben sık iş seyahatim nedeniyle iş otellerini çok kullanırım. Eskiden filmler gerçekten yeniydi. Şimdi ne yazık ki “Rüzgar Gibi Geçti” filmini menüde göreceğim korkusunu yaşıyorum.

Digitürk ve D-Smart gibi firmalar pastadan pay alabilmek için sistem geliştirmişler. Maliyeti 500 USD olan modülatörler ile 8 odaya hizmet verip 48 kanal seyretme imkanı sağlıyorlar. Talepleri ise oda başı 2 USD. Bazı oteller ise hibrit sistem kurup maliyeti düşürmek ve servisi genişletmek istiyorlar. Kırksekiz kanallı uydu ile Lig TV ve 2 sinema kanalından oluşan Digiturk beraberce başka bir çözümü oluşturuyor.

Gelelim “Akıllı TV”lere. Bunlar için tabii ki inanılmaz bir bant genişliği gerekiyor. Türk Telekom’un örneğin Çeşme’de sağladığı bant genişliğine bakarsanız, o aradan sinek bile geçemez. Yani böyle bir yatırım için otellerin oldukça yürekli olması gerekiyor.

THY’de artık bütün koltuklara ekran koymaya başladı. Herkes kendini özel hissetmek üzereyken, bakıyorsuuz oynayan filmlere, yerlerde sürünüyor. “Vizyon Filmi” dediğiniz filmler Bengaldeş’de bile artık vizyondan çıkmış durumda. Demek ki bu işte bir yanlışlık var. Demek ki bu durum bir değişimin çok önemli habercisi. Peki nereye giecdek bu durum?

“On-demand” konusu artık otellerin yönetiminden çıkacak. Nasıl mı? Düşünsenize eskiden mecburen otel telefonlarını kulllanır, konuşmalarınızı otel yönetiminin kucağında yapardınız. Şimdi otel telefonu kullanan var mı? Sadece kıskanç eşlerin “Sen bana şu otelin telefonunu ver bakayım. Ulaşamazsam seni oradan ararım” yaptığı gibi çok acil durumlar dışında kullanım neredeyse yok.

Evlerde ise İngilizce alt yazı gereksinimi duymayan bazı A gelir grubu (bazı diyorum, çünkü son dönem hızlıca A gelir gurubuna terfi eden İngilizce bilmeyenler yok değil: Urfa-Harvard ilişkisi) Apple TV kullanıyor. Bunun yanında Türkçe alt yazı ile hizmet veren, her türlü Türk ve yabancı diziyi hizmet olarak veren birçok web sitesi var.Bunlar tabii ki hiçbir içerik sağlayıcıya bir ücret ödemiyorlar. Kullanıcıdan da ücret almıyorlar

Sahip oldukları Casino ve Spor Bahis sitelerinin reklamlarıyla müşteriyi başka yerden araklamaya çalışıyorlar.

Bugün Türkçe Pop vs sanatçıların para kazanması için ya çok iyi konser vermeleri, ya da çok iyi yarışma jürisi olmaları gerekiyor. Şehirlerarası yolculuk esnasında TRT FM dışında başka radyolar cızırtı ile baydığı için benzin istasyonlarından 20 TL bayılıp CD alan bir kesime dayalı sistem zaten düşünülemez.

MESAM, ASAM, KESEM, NE YESEM gibi amip şeklinde çoğalan meslek grupları da güya sanatçıları koruyacağız ayağına halka açık mekanlarda, radyo vs yayın yapanlardan inanılmaz rakamlar talep ediyorlar.

Aynı durum film dağıtım şirketleri (Colombia Pictures, Warner Bros vs) için de geçerli. Abiler hala 35 mm film yapıp, bunun master kopyesini bir ülkeye gönderip orada zaman zaman 1,500 adete kadar kopyeletip salonlara dağıyorlar. Bu kadar komik bir duruma nasıl tahammül ediliyor, inanın anlamak mümkün değil. Artan dağıtım maliyeti film bileti üzerine %10’a kadar yansıyor.

Fiyat yüksek olunca çözüm yer altına iniyor. Artık bir dönüm noktasındayız. Sistemi oluşturanlar şapkalarını önlerine koyup düşünecekler: “Acaba royalty vs fiyatlarımızı makul seviyelere indirsek de sistemi herkese açsak mı? Yoksa böyle giderse kontrolü tümüyle kaybetsek mi?”

Otelde film seyretmek isteyen varsa on-line bir sisteme gerek olmadan, otel aşağıdan iPod yollar. Müşteri bunu TV’nin HDMI portuna bağlayıp, istediği kadar filmi belli bir fiyata seyreder. Bu yöntem inanın çok daha ucuza gelir.

Digiturk ve D-Smart için görebildiğim gelecek, sadece onlara ait olan kanallar olmasıdır. FoxCrime gibi D-Smart’a ait özel kanalların durumu da farklı değil. Eskiden paso FoxCrime seyrederdim. Şimdi her dizinin her bölümünü ezbere bilir hale geldim.Zaten gelir ve kültür seviyesi arttıkça (evlilik kanallarının gelir ve kültür seviyesi kuralını da bozduğunu paylaşmakta yarar var) bazı kanallardan uzaklaşılıp“niş” kanallara yönelim artacaktır. Futbol, şu anda yıkılmayan tek kaledir. O kaleyi alan yaşamını biraz da sürdürür.TV vs gibi donanımlara daha sonra girmek istiyorum. Yazı uzayınca dikkat dağılıyor.

Bültene katılın.