Yayınlanma Tarihi: 10 Ağustos 2009Kategoriler: BusinessWeek Yazıları

bw4
İneklerin dünyadaki metan gazı salınımının ¾’ünü gerçekleştirdiğini, metan gazının karbondioksit gazından 20 kat daha fazla sera gazı salınımı etkisi yarattığını ve  ABD’de bulunan inek ve domuzların 4 milyon arabaya eşdeğer sera gazı salınımı oluşturduğunu hatırlatarak “karbon ticareti” konusuna bodoslama giriyorum. Geçenlerde kendi bloğumda gelecekte ineklerin ağırlıklarına göre metan gazı vergisi verecekleri konusunda bir yorum yapmıştım. Ama Amerikan EPA (Çevre Koruma Ajansı) Haziran 2009 başında getirdiği teklifle ağırlığa göre değil birim olarak; süt ineklerinde 175 USD, et ineklerinde 80 USD, domuzlarda 20 USD vergi almayı teklif etti. Demekki ineklerin arkasına torba bağlayarak gazı toplayan üreticiler bu vergiyi ödemedikleri gibi belkide topladıkları gazdan enerji elde ederek para kazanacaklar. Bu habere bakarak “karbon kredisi” konusunun ne kadar ne kadar önemli bir iş olduğunu görmemek elde değil. Gerçi Türk işadamları yenilenebilir enerji işine girdiklerinde hemen birde karbon kredisi konusunda şirket bile kurmayı düşündükleri bu dönemde onlara daha yaratıcı öneriler yapmak benim boynumun borcudur.

IMO (Uluslararası Denizcilik Örgütü), dünyadaki yıllık yaklaşık 30 milyon ton olan CO2 salınımının %2.7’sini oluşturan ticari gemiler için yeni bir indeks geliştiriliyor: EEDI (Enerji Verimliliği Dizayn İndeksi). Belirli bir tarihten sonra üretilecek tüm gemiler için motordan, gövde tasarımına, pervane seçimine kadar tüm parçaları birleştiren bir metodoloji ile gemilerde EEDI endeksi oluşacak. Çalışma Mart 2010 da pilot olarak başlayacak. Araba üreticileri ürünlerini pazarlarken km’de atmosfere saldığı CO2 miktarını gram olarak bildiriyorlar. Bunun gibi diğer çalışmlaarda aslında bireysel karbon ticaretinin alt yapısını oluşturacak çalışmalardır. Bireysel karbon ticareti fikri ve projesi  1997 yılında çevre yazarı David Fleming’in “Tradable Energy Quotas” adlı makalesini yayınlaması ile başladı. Fleming’in makalesine göre projenin amacı küresel ısınmaya karşı koymak ve enerji kıtlığı olduğu dönemlerde enerji dağılımını adil bir seviyeye taşımaktı. Bireysel karbon ticaretinde, her bireye yıllık olarak atanacak bir karbon kotası  söz konusu olacak. Karbon ayak izi sağlayacak her türlü harcama ünite bazında bu kotaya eklenecek veya çıkarılacak. Örneğin toplu taşıma ile yolculuk yapıldığında karbon kotasında ünite olarak bir artış sağlarken, taksi ile yolculuk karbon limitini birkaç ünite azaltacaktır. Sahip olduğu karbon kotasını dolduramayan kişiler barter benzeri bir yöntemle karşılığında mal veya hizmeti, bu kotayı dolduran bireylerle değiştirebilecekler. Bu aslında İngiltere Dışişleri bakanı David Milliband’ın fikri ve kendi blogunda (yanlış duymadınız) anlatmış. Ben bu fikri fazlasıyla destekliyor bir parça daha ileri giderek bir örnekle anlatmak istiyorum.

Diyelim ki siz süpermarkete gittiniz ve 1 şişe su satın aldınız. Bu suyun biran için Japonya’dan ithal edilmiş olduğunu düşünelim. Şişe suyunun üretildiği fabrikanın bir karbon ayak izi  puanı mutlaka var olacaktır. Bu puan kolileme esnasında kolinin RF/ID (radyo frekasnlı tanıma) etiketi üzerine kaydedilecektir. Bu şişe suyu üretim noktasından tren ile limana gelmiş olabilir. Bu durumda trenin toplam karbon ayak izi  puanı (kilometrede atmosfere saldığı CO2 üzerinden hesaplanan bir değer olabilir) üzerinden şişe suyunun almış olduğu pay, tren kalkış yapmadan kolinin RF/ID etiketi üzerine kaydedilecektir. Trenin dolmayan kapasitesi için karbon ayak izi  puanını ise şirket olarak kendisi üstlenecektir. Şişe suyu gemiye yüklendikten sonra EEDI (Enerji Verimliliği Dizayn Endeksi) üzerinden gene bir karbon ayak izi  puanı maruz kalacaktır. Şişe suyu süpermarket rafına geldiğinde üretiminden taşınmasına kadar üzerine yüklenmiş karbon ayak izi puanları toplanarak gelecektir.

Bireysel karbon ticareti çok fazla eleştiriye maruz kalan bir konudur. Öncelikle karbon emisyonlarını gönüllü olarak değil de dayatma olarak insanlardan tahsil etmek başlıca tartışma konusu olmaktadır. Benim görüşüm yüksek karbon ayak izinin bireylere ve şirketlere maliyetleri arttıkça onlarda seçimlerini düşük karbon ayak izi olan araç ve servislere yönlendireceklerdir. O yüzden ben dayatmadan yanayım.

Bireysel karbon ticareti çok yakın gelecekte özellikle AB ülklerinde uygulanabilir gibi gözüküyor. Özellikle RF/ID teknolojisinin ucuzlaması benim yukarıda vermiş olduğum şişe suyunun Japonya’dan Türkiyede süpermarket rafına ulaştığı ana kadar maruz kalacağı karbon ayak izi puanının şişe suyu üzerinde takip edilmesini olanaklı kılacaktır. Yazımın başındaki örnekte inekler elektronik olarak tartılıp takip edildiği teknolojiler ucuzladıkça benim söylemimde anlamlı hale gelecektir. Şirketlerde yıllık karbon kotası uygulaması kapsamına alınacaklar. Özellikle taşıma yapan şirketler doluluk oranlarını arttırdıkları oranda maruz kalacakları karbon ayak izi puanı azalacaktır. Çoğumuzun aklında şu düşünce var: “Puanım azalırsa gider birkaç ağaç dikerim durumu düzeltirim”. Herkes aynı şeyi düşününce, konu yaratıcılıktan uzaklaşıyor. Biz Türk vatandaşlarının durum ceza (vergi vs) ödemek olunca, dünyamızı daha yaşanır kılacak (!!) puan arttırıcı projeler geliştirme konusundaki yaratıcılığımızın diğer ülkelere parmak ısırttıracağı kesindir.

Yazıyı pdf formatında okumak için tıklayınız.

BusinessWeek 02/08/2009

Bültene katılın.