Yayınlanma Tarihi: 11 Ağustos 2013Kategoriler: Güncel

Nobel

Ben 2 gün önce konu Nobel’e gelmeden “sahaya kaybetmek için çıkmak” diye başlık atarak anlatmıştım. Bugünkü gazetelerde Hürriyet, Radikal ve Star gazetelerinden 3 yazar daha konuya el atmış. Bu yazarların yazılarını Twitter yoluyla paylaştım. Bu yazıların altındaki ateşleyici, İngiliz genetik bilimci Richard Dawkins’in, Trinity Üniversitesi ile Müslümanların aldıkları Nobel ödüllerinin, yani bir anlamda Hristiyanlık ile Müslümanlığın bilimdeki başarılarının karşılaştırması. Ben bilimdeki başarıları Müslümanlık ile Musevilik de karşılaştırmak istiyorum:

1) Son 100 yıl içinde Museviler sadece bilimsel alanda 104 Nobel ödülü kazanırken, Müslümanlar yalnızca 3 Nobel kazandı.
2) Dünyada yalnızca 14 milyon Musevi (İstanbul’un nüfusu kadar) var. Buna karşılık Müslüman nüfusu 1.4 milyar.
3) Yani dünyada 1 Musevi’ye karşın 100 Müslüman var ama Nobel de başarı ters oranda.

Önceki yazımda da belirttiğim gibi sorunu sadece Müslüman olmakta aramak doğru olmaz. Biz inşaat sektöründe başarılı olan bir ülkeyiz. Kentsel Dönüşüm ile aslında geriye dönüşüm yaşayacağız, bunun farkında değiliz. Kentsel dönüşüm çok doğru proje ama paracıklar sadece toprağa akarsa ne olur işin sonu ona bakmak lazım.

Üniversite kurulunca, eğitim var zannetmek gaflettir. Çünkü rektörlerin çoğu önce bina yapmak ister. Ayrıca bina yapılınca, şöyle bir 250 m2 rektör odası hiç bozmaz. Genelde Tıp Fakültesi olan üniversitelerde sayıca fazla oldukları için rektörler doktor olur ama bence tüm rektörleri İnşaat Mühendisliği bölümünden seçmeliler. Acaba niye girişimci (akademik) rektör olmaz? Örneğin İYTE (İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü) rektörü Prof. Dr. Mustafa Güden’i ele alalım. Bugüne kadar gördüğüm en girişimci rektörlerden biri. (diğeri de zorla istifa ettirildi) Ama kendisi devlet üniversitesi bütçesi ile hareket ettiği için olanakları sınırlı. İsmini vermeyeceğim büyük bir üniversitenin eski rektörü ile yaşadığım diyaloğu sizinle paylaşmak istiyorum. Kendisini önemli bir proje ile ilgili ziyaret ettiğimde, projeyi dinlerken aynı anda önündeki yığılmış evrakı imzalıyordu. Bize de “ben sizi dinliyorum. Siz devam edin” dedi. Ben sözlerim arasında “babam da aynen sizin gibiydi. O da evrak imzalarken, insanları dinleyebilirdi. Bana -duymak ile dinlemek farklıdır. Zeki insanlar aynı anda birçok işi yapabilirler ve dinlerler- demişti” dediğimde bana “nee, anlayamadım” demişti. Sonrada imzalamayı bırakıp bizi dinlemeye devam etti. O üniversitede milyonlarca TL harcanarak yapılan akıllı bina şu anda Türk Telekom’a kiralandı. Alt katta fatura tahsilatı da yapılıyor.

Zamanında çok destek verdiğim UNIDO-ICHET Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi Türkiye’de kurulmuş ve önemli Ar-Ge çalışmaları yapmayı planlıyordu. Peki ne mi oldu? Bütçesinin %80 ile bina yaptı. 2012 yılı sonunda da kapandı. Artık müthiş binası olan ama kendi olmayan bir merkez var. Onun da binası yakında fatura tahsilatı için kiralanır. Ama kimse kalkıp, bu başarısızlıkların altında imzası olanlara bir fatura çıkarıp, tahsilat yapmaz.

2009 yılında gayet masumane bir çaba ile kurduğumuz Mensa Üstün Yeteneklileri Destekleme Derneği‘ni 2 yıl boyunca faaliyete geçiremedik. İmam-ı Azam‘ın “Cevizin kabuğunu kırıp içine göremeyenler, cevizi sadece kabuktan ibaret zannederler” sözünden yola çıkarak “İnsanın Sırrı” kitabını yazan Dr. Kemal Tekden’in başkanlığını yaptığı Türkiye Üstün Zekâlı ve Dahi Çocuklar Eğitim Vakfı adına bir gazeteye verdiği röportajda rahatlıkla “Özellikle İsrail, dünya ve Türkiye sokaklarında dolaşarak üstün yetenekli ve zekâlı çocukları, buldukları yerde ülkelerine götürmek için ellerinden gelen tüm imkânları seferber ediyor” diyebiliyor. Siz de üstün zekalı öğrenci (eğitim ve kültür seviyesi düşük) velisi olsanız, buna inanmamanız mümkün müdür?

Daha önceki yazılarımdan birinde İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu üyesi olarak benim de katıldığım bir toplantıda, İzmir’e yeni stat yapılması konusundan bahsetmiştim. İzmirlilerin bir loca için 100.000 TL vermeyeceğini, o stadın kendini amorti etmesinin imkânsız olduğunu belirtmiştim. Hürriyet gazetesi toplantı sonunda hemen benimle röportaj yapmıştı. Röportajın başlığı ise “ÇAĞDAŞ İZMİR’DE BİR ÜSTÜN ZEKA” idi. Zannetmeyin ki, Hürriyet beni övmüştü, resmen benimle kafa yapıyordu. Nedeni ise inşaat, yani stat yapılmasının anlamlı olmayacağını söylememdi.

Gördüğünüz gibi, bu ülkede inşaat yapmak her başarının önünde gelir, her zaman da engel olmaya adaydır. Nobel’i de bu kafa ile (benim amacım bu kafaları değiştirmek için çaba göstermek) unutalım. Ulaşamadığımız yere de mundar demeye devam edelim.

Bültene katılın.