Ege Üniversitesi Tekstil Mühendisliği bölümünde 3. yıl stajımı 1978 yılında Beymen fabrikalarında yaptım. O zaman Ayamama deresi çok rahat akar, suları Yeşilköy’den denize dökülürdü. Bugün Basın Ekspres Yolu üzerinde rahatlıkla görülen Altınyıldız/Beymen fabrikalarına ancak E-5 üzerinden gidilirdi ve Beşiktaş’ta arkadaşımla beraber kaldığımız evden yaklaşık 1 saatte fabrikaya ulaşırdık. Kendime Türkiye’nin en iyi 3 konfeksiyon tesisinden birini staj yapmak için seçmiştim. Bence ilki tartışmasız İGS’ydi. Dünyada çıkmış tüm yeni makineler İGS de mevcuttu. Beymen’de imalat şefi Ferdane Öndül’e bağlı olarak çalıştım. Başladığım andan itibaren stajyer olarak değil, bir Beymen personeli gibi çalıştım. Devamlı sorguladım. İtalyan yöneticiler olmasına rağmen, elbette yapılanlara saygı duydum ama birçok yenilik konusunda öneriler getirdim. O yıllarda Ege Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Avrupa çapında bir okuldu: Binası Almanlar tarafından yapılmış, her türlü yeni teknoloji makine parkına sahip ender okullardan biriydi. Okulun yeni mezunlarından biri olacaktık. İnanılmaz teorik bilgiye sahiptik. Zaten bunu ABD de State University of New York (SUNY) de Üretim Yönetimi lisans üstü eğitimi alırken fark ettim. Teknik bilgi olarak sınıfımdaki tüm öğrencilerin çok ilerisindeydim. Pratik olarak da çok iyiydik. Hatta daha sonra çalıştığım Tenba’da bile bozuk makineler için üretimin aksamaması adına acil müdahaleyi ben yapıyordum.
Bu birikim, heyecan ve yaratıcılık ruhu ile Beymen’de stajımı tamamlayıp okuluma geri döndüm. Son yıl hayatımızla ilgili karar verme aşamamızdı. Yurt dışına gitmeyi düşünüyordum ama Internet olmadığı ve yurt dışına hiç gitmediğim için farkı anlamam mümkün değildi. İşin ilginç yanı sınıfımdaki tüm yakın arkadaşlarım İstanbul’da iş bulmuşlardı ve benim aklımı çelmeye çalışıyorlardı. İnanılmaz bir olanaktı bu. Onca yıl aynı sıraları paylaştığım arkadaşlarımla Beşiktaş-Taksim-Mecidiyeköy üçgeninde oturacak ve hafta sonları birlikte hasret giderecektik. Birde işin içine İzmirlilik girince, kordonda güneşin batışından tutunda her türlü İzmirli geyiği de mevcut olacaktı.
Okulumu Haziran 1983’de tamamladıktan 1 ay sonra Beymen’den bana stajımı kendisine bağlı olarak yaptığım Ferdane Öndül imzalı bir mektup (mektubu görmek için tıklayınız.) geldi. Bu bir iş teklifiydi. İnanılmaz keyif almıştım. Türkiye’nin en iyi firmalarından biri benimle çalışmak istiyordu. Kararsızlığım iyice artmış ve kararım duygusal olmaya doğru giderken (İstanbul’da çalışmak için), işte o an babam yardımıma koştu ve bana tereddüt etmeden yurt dışına gitmemi önerdi. Kararımı verdim. Matrix filmindeki gibi Mavi hap, Kırmızı hap içme konusunda renk kararımı verip hapı içtim. Hapı yuttum demiyorum, çünkü doğru karar verdiğimi bugün çok rahatlıkla görüyorum. Bireyler verdikleri kararlarla yaşamları biçimleniyor. Bu kararlar sayesinde, veya yüzünden hayatları değişiyor. Her karar sonrasında geri dönüp baktığımızda doğru kararı verebileceğimizi ama veremediğimiz için kendimizi eleştiriyoruz. Aslında şunu unutuyoruz; her karar anında elimizde bulunan bilgi, tecrübe, çevre, ön yargılarımız ve duygularımızın yoğunluğu bize o kararı verdiriyor. Bu şartların aynı şekilde bir araya gelme şansının bir daha olmayacağını biliyoruz. Ama doğru da olsa yanlış da olsa karar verebilmeliyiz ve verdiğimiz kararla ilgili sadece kendimizi sorumlu tutmamız gerekiyor.