Yayınlanma Tarihi: 18 Ekim 2009Kategoriler: BusinessWeek Yazıları

bw2
Ülkemizde bireyler ve şirketler bazında sınırlı başarılar yaşandığı için, doğaldır ki “Niye olmuyor?” nakaratını dinlemek ve dinletmek zorunda kalıyoruz. Her ülke nüfusunun %2.5’u “gifted & talented” denen üstün zekalı (zeki ve yetenekli) insanlardan oluşur. Yani ülkemizde yaklaşık 1,5 milyon civarında üstün zekalı insan var. Bu kişiler çocukluk çağlarında: Zihinsel ve fiziksel yüksek enerjiye,  sorun çözme ve güçlüklerle uğraşma ve sürekli gelişme isteğine ve de geniş hayal gücüne sahipler. Hızlı öğrenip kavrıyorlar, devamlı  sorguluyorlar, tekdüzelikten hoşlanmıyorlar, yaratıcı ve liderlik güçleri mükemmel, mizah anlayışları güçlü (güldürü ustalarının zeki olduğunu bir kez daha vurgulamakta yarar var).

Bu kişileri eğer belirli bir yaşa kadar bulup çıkarmazsak, diğer çocukların yanında normalleşmeye başlıyorlar. Ayrıca çok hızlı öğrendikleri için bulundukları sınıflarda sınıf düzenini bozuyorlar, derste uyuyorlar veya başka şeylerle ilgileniyorlar. Dolayısıyla öğretmenlerinin sevgili öğrencileri olmak yerine velilerin en çok uyarı aldığı öğrenciler haline geliyorlar. Yani ebeveynlerinin gözünde gurur duyulan evlat olmak yerine üzüntü duyulan evlat olarak bir de haksızlığa maruz kalıyorlar. Doğaldır ki bu çocuklar eğer birde ebeveynlerinin bilgi ve eğitim düzeyi düşükse dayak da yiyorlar. Böylece “paranla rezil olmak” deyimi burada “zekanla rezil olmak” olarak kendine farklı bir yer edinebiliyor.

Fütüristler Derneği başkanımız sevgili Ufuk Tarhan’a geçenlerde Kilis’ten bir e-mail geldi. E-mail’i, şahsi bilgileri çıkararak sizlerle paylaşıyorum: “Ben Kilis ilinde devlet kuruluşunda çalışıyorum. Oğlum 2003 doğumlu, bu yıl ilköğretime başlıyor. Fakat okuma yazma dahil havuz problemlerini bile yapabiliyor. Konuştuğum öğretmenler eğitimciler onun 3. sınıf derecesinde olduğunu gözlemlediler. Ne yapmalıyım? Özel okula da gönderemiyorum. Bize yardımcı olursanız sevinirim. Saygılar”. Kanada’da yaşayan aynı yaştaki Ted Paranjothy ise Türk yaşıtından biraz şanslı. O, yakın bir arkadaşını kanser yüzünden kaybediyor. “Nasıl olur da kansere çare bulunmaz?” düşünceleri ile deli gibi okumaya başlıyor. Lise yıllarında bile üniversitede araştırma yapmaya karar veriyor, şart koşulan doktora giriş sınavlarını geçiyor. Gene lise yıllarında 3,000 saatten fazla kanser araştırması yapıyor ve sonunda Apoptin adında bir molekül icat ediyor. Akciğer ve prostat gibi kanser türlerine karşı kullanılabilecek bu ilacın patentini alıyor. Bir gelişmiş ülke’nin üstün zekalı çocuğunun hikayesiydi bu. Gelişmiş ülkelere baktığımızda üstün zekâya sahip bu çocuklara ne kadar değer verdiklerini görüyoruz. Bu dehaları daha küçükken tespit ediyorlar, onlara ihtiyaçları olan farklı eğitimi veriyorlar, bolca ödüllendiriyorlar ve tabi ki sonuçta bu çocuklar en zirvedeki liderlere, araştırmacılara ve girişimcilere dönüşüyorlar.

Son dönemlerde sıklıkla belirttiğim gibi gelecekte zeka işe alımlarda çok önemli bir etken olacak. Şirketler artık hararetle “Lead User” (önder kullanıcı) arıyorlar, ve önder kullanıcılar çoğunlukla üstün zekalılar arasından çıkıyor. Araştırmalar gösteriyor ki yaratıcılık yaş ile azalıyor ve 26 yaşından sonra çok az insan artık şartlanmalar sayesinde yaratıcılığını koruyabiliyor. Şark kültürü ile beslenen “kaderci” bir ülke olan Türkiye’de şartlanma ne yazık ki çok sınırlı. Genelde dünya ile entegre olmuş ailelerin üstün zekalı çocukları ülkemizde daha şanslı. Örneğin İdil Biret 5 yaşında harika piyano çalıyordu. Onun eğitimine önem verdik. Dünya çapında bir piyanistimiz oldu. Ama matematik, fizik, elektronik dehalarımızı harcıyoruz. Onları normalleştirip, entegre ediyoruz.

Ülkemizde üstün zekalılar için 2 tane önemli kurum var: Bilim ve Sanat Merkezleri (Bilsem) ve TEVİTÖL.  Bilim ve Sanat Merkezleri, MEB bünyesindeki Özel Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı olup, okul öncesi, ilköğretim ve orta öğretim çağındaki üstün veya özel yetenekli öğrenciler için açılmış bağımsız özel eğitim kurumlarıdır. TEVİTÖL (Beyazıt İlköğretim Okulu ve Türkiye Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi) ise ülkemizdeki üstün zekâ ve özel yetenekli çocuklara, ihtiyaç duydukları özel eğitimi lise düzeyindeki yaş grubuna, karma ve yatılı olarak veren tek kurumdur. 1993 yılında kurulmuş ve 2001 yılından bu yana, okul eğitim-öğretim etkinliklerini Türk Eğitim Vakfı bünyesinde sürdürmektedir. İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesinde (HAYEF) üstün zekalılar öğretmenliği bölümü 2006 yılında 25 mezun vererek hayatına başladı ama, Türkiye’de henüz üstün zekalı çocukların eğitimine yönelik yasal düzenlemelerin MEB tarafından hayata geçirilememesi nedeniyle mezunlar KPS sınavı ile sınıf öğretmenliğine atanıyorlar.

Türkiye’de ayrıca üstün zekalılara yönelik dernek ve vakıflarda mevcut. Ama hemen hemen hepsi üstün zekalı çocuklarının gelecek kaygısı ile ebeveynler tarafından kurulmuşlar; dolayısı ile faaliyetleri çok sınırlı.

Ben Türkiye’nin geleceğinin üstün zekalı insanların keşfedilmesinde olduğunu görüyorum. Bu çabaları daha kurumsal hale getirerek Türkiye’de güçlü bir algı ve destek oluşması için çaba sarf etmeye karar verdim. Bu yolda ilerlerken çevreden gelecek her türlü desteğe de açık olacağım.

Yazıyı pdf formatında okumak için tıklayınız.

11/1o/2009 BusinessWeek

Bültene katılın.