Yayınlanma Tarihi: 2 Kasım 2009Kategoriler: İş Yaşamımdan Kesitler, Nostalji Köşesi

Seyirci_Sayma_alphanmanas_blogSabah Gazetesi 11 Ekim 2006 tarihli sayısında yukarıdaki başlığı atmıştı: http://arsiv.
sabah.com.tr/
2006/10/11/
tek105-200609
17.html
O zaman yatırımlarımızdan olan ParanaVision adına muhteşem bir patent almıştık. Sinemada bulunan kişileri istenen bir anda sayabiliyorduk. Sadece Infrared kamera, mikroişlemci, bellek ve GPRS modem ile bunu yapıyorduk. (Örnek görüntüyü üstte görüyorsunuz)

Olayın başına dönelim. Red Sofa Entertainment’ı kurmuş ve 3D Animasyon alanında yatırım yapmaya karar vermiştik. Vizyon geniş ya, hemen ABD’ye Holywood’a koştuk. 40 milyon USD bütçeli “Big Foot Murry” filminin fragmanını yapmak üzere anlaştık. Bu anlaşmaya göre başarılı olduğumuz taktirde filmin 10 milyon USD’lik bölümünü Hintli ana yüklenici ile beraber yapacaktık. Verilen hedefe göre 150 kişilik bir animatör kadrosu oluşturmak gerekiyordu. Bereket biraz proaktif davranmak aklımıza geldi ve Türkiye’de bir filmde deneme yapalım dedik. O anda karşımıza “Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu” filmi çıktı. Filmin tüm animasyonlarını yapmaya karar verdik. Filmin yapacağı iş (ciro) konusunda birçok görüş vardı. Bizim için çok önemi yoktu. Çünkü biz animasyonlarımızı test edecektik. Mehmet Ali Erbil’in hayatında ciddi bir rolde oynadığı ilk film olarak çakıldı. Espriler öylesine yerlerdeydi ki bizim çocuklar bile gülemediler. Hani 3 kuruş daha fazla senaryoya para harcansa ve  Mehmet Ali Erbil komik olsaydı seyirci 1 milyonu geçerdi. Tiglon bu işten para kaybetti. Her neyse biz bu arada en fazla 20 kişi toplayabildik. Hatta bu 20 kişi içinde yurt dışından da katılımcılar vardı. Peki biz 150 kişiyi nasıl toplayacaktık? Bu edindiğimiz tecrübe ile imkansızdı. Türkiye’de bu kadar animatörü bir araya getirmek gerçekten imkansızdı. Türkiye anlayacağınız bu işe hazır değildi. Sektör bir hazırlık döneminden geçemiyordu. Çünkü 3D Animasyon bir sömürü aracıydı. Yani firmalar, reklamcılar 3 kuruşa 3D Animasyon yaptırıyorlardı. Kalite önemli değil, fiyat önemliydi. Gora filminin animasyonları ödünç PC’lerle gene 3 kuruşa yaptırılmıştı. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Sonuçta sektör gelişip güçlenmedi ve bu boşluğu yurt dışında belki Arjantin, Ukrayna (Hindistan’ın yanında) gibi ülkeler dolduracak. Sektör büyüyor. Özellikle 3D sinema hızla yayılıyor. Bu filmlere ebeveynlerde gitmeye başladı. Her hafta yeni bir film çıksa bu filmlerde iş yapar. Hatta sinemaya çıkmadan DVD’ye çıkacak filmlerde iş yapar. Çocuk içeriği dünyanın en değerli içeriği. Çünkü onlar saatlerce TV seyredebiliyorlar.

Her girdiğimiz yeni sektörde teknolojik bir yenilik sağlamayı da misyon edindiğimiz için bu arada sinemaları mercek altına yatırdık. En büyük sorunun sinema salonu sahibi’nin film dağıtımcısına beyan ettiği seyirci rakamlarıyla gerçek seyirci sayılarının uyuşmadığını ve burada önemli kaçaklar olduğunu gördük. Bunu engellemek için bir teknoloji/çözüm geliştirip patentledik. AFM sinemalarında denedik. İstediğimiz anda sinemada seyirciyi sayabiliyorduk. Bu bilgileri POS datası dediğimiz yazar kasa bilgileri ile toplayıp raporlayabiliyorduk. Gene yolumuz Los Angeles’a düştü ve Nielsen Ratings ile görüştük. Sonuç olarak uçtan uca çözümü oluşturduk ve adına “Online Bilet Operasyon ve Raporlama Sistemi (OBOR)” dedik. Bunu birilerinin finanse etmesi gerekiyordu. Doğru olanı bizim şirket olarak bu yatırımı yapıp firmalardan işlem başına veya haftalık rapor başına bir ücret almamızdı. Bu ücreti dağıtım şirketleri ödeyecekti. Çünkü gelir kaçağı onları ve dolayısı ile yapımcıları etkiliyordu. Sonuçta projemizi AMPEC’de desteklese başaramadık. Çünkü sinemacıların büyük bir kısmı ile bazı yapımcılar istemediler. İstememelerinin nedeni maliyet ve/veya düzenli takip olabilir.

Sinema çocukluk hayalimdi. Cem Yılmaz ile oturup GORA’nın animasyonlarını yapmak için görüştüğüm 2004 yılından beri gerçekleştirmeye yakın olduğum bu iş Türkiye dinamikleri yüzünden başarısız olmuştu. Bir önceki yazımda bahsettiğim gibi benim yaptığım bazı işler için “Zaten o yıllardır yurt dışında var” eleştirisi yapan arkadaşlara şunu söylemek istiyorum: Sinema Seyircisini Saymak ve on-line raporlamak yurt dışında yoktu, dünyada ilk defa biz yaptık. Ama gene olmadı. 3D Animasyon on yıllardır dünyada var. Türkiye’de bunu yapmaya çalıştık, olmadı. Demek ki her iki yaklaşım da doğru olmayabiliyor.

Bültene katılın.