Yayınlanma Tarihi: 1 Ekim 2012Kategoriler: Haberler

Geçen Pazar “Discovery Science” kanalında “Prophets of Science Fiction” serisinden Arthur C. Clarke’ı seyrederken bu yazıyı yazmaya başladım. Öncelikle bilim kurgu tutkunlarının bu alanın önderlerini seyretmeleri için linkini tıklamalarını ve seçecekleri kişileri seyretmelerini şiddetle öneriyorum:

http://www.youtube.com/results

Her ay en az 1 şirkete “Gelecek” konferansı veriyorum. Önceki hafta Groupe SEB (Krups, Lagostina, Moulinex, Rowenta, Tefal)’deydim.

 

Çok başarılı bir ekipleri var. CEO Cüneyt Yağcı, Unilever okulunun en iyi öğrencilerinden biri ve şirketin başarısında çok büyük etkisi var. Onlarla birlikte olmak bana inanılmaz keyif verdi. Her konferansta yeni birşeyler eklemeye çalışıyorum. Aksi taktirde kendimi yenilemem mümkün değil. Katılımcılar “Bayiler” olduğu için onlara Jules Verne ve Leonardo Da Vinci’den bahsettim. Çünkü en büyük icatları yapanlar da kendilerinden farklı insanlar değildi. Hergün müşterilerinin beklentilerini dinleyenler olarak mutlaka çözüm yaratacakları bir ortam olacaktı. Jules Verne gelecekle ilgili muhteşem tahminleri yaparken, kendisi sadece bir yazar’dı. Leonardo Da Vinci ise ressam ve heykeltraş’tı. Kendisi üniversite’ye de gitmedi. Ama her ikisi çok ama çok çalıştı.

Gelelim başlık konumuza: “Vizyon Parayla Satın Alınır mı?” Bu başlığı kullanmaya sevgili Sinan Afra’nın ABD dönüşü attığı Tweet’den sonra karar verdim.

Ne kadar doğru bir yaklaşım.

Sonra yakın bir arkadaşım bana Digiturk’de “Jetgiller” in yeniden başladığını yazdı.

Bana güzel linkler de yollamış. Öncelikle Business Insider’ın linki dizi ile ilgili önemli 10 noktayı ortaya koymuş (http://www.businessinsider.com/10-fasci)

Dizi 1962 de başlamıştı ve 100 yıl sonrasını anlatıyordu. Tek sezonluk (24 dizi) olmasına rağmen 1963 sonrası Cumartesi sabahları tekrar bölümleri yayınlanmaya başladığı için X kuşağı 2062 vizyonu ile büyümeye başladı. The Wired Magazine UK’in belirttiği gibi (http://www.wired.co.uk/news/archive/2012-09/24/jetsons-50th-anniversary) orada gördüğümüz birçok ürün yaşamımıza daha erken girdi:

  • Düz Ekran’lar (Flat Screen),

Jetgillerin ev işleriyle uğraşan hizmetçi robotları: ROSIE

Ailenin kızı Judy, robotları Rosie ile beraber: Jetson MTV’si ve CD’leri…

  • Video Chat

  • Nanoteknoloji

  • Uzay Yolculuğu

  • Yürüyen Merdivenler

  • 9 Saatlik Çalışma Haftaları ve
  • Yüzen Şehirler.

Amerikalılar bunları önce tedirginlik, sonra da “Niye olmasın? Ben de parçası olayım” söylemleriyle izledi. Biz ise “Jetgiller” ile karşılaştığımızda, “Taş Devri” nin onlarla karşılaştığı zamanlardaki gibi şaşkındık:

Babam 1969 yılında Amerika’ya yüksek lisans eğitimine gitti. Döndüğünde bana “Apollo” oyuncakları (o yıllarda Apollo’nun fırlatıldığını izlemek için öncelikle siyah-beyaz TV’niz ve sabaha karşı uyanmanız gerekiyordu) getirdi.

İzmir-Karşıyaka stadında model uçağımızı uçururken bizi şaşkınlıkla izliyorlardı. Babamın getirdiği model uçak’ın motoru arızalandığında Türkiye’de tamir ettirememiştik.

O yıllarda Türkiye’deki en baba oyuncaklar tahta arabalar, aşağıdaki gibi suyu namludan dolan, çok basıldığında tıpası fırlayan plastik su tabancaları

iken benim bu oyuncaklarla oynamam benim yaratıcılığıma inanılmaz etkisi oldu. Kendi kendime alarm düzenekleri, Trolley-bus tasarımları yapmaya başladım. Bunun üstüne bir de sevgili Dayım’ın İzmir Alsancak’da oturan, görevli asker Amerikalı komşuları sayesinde, PX Supermarket (http://en.wikipedia.org/wiki/Base_Exchange) ’den gelen Fisher-Price oyuncakları (http://en.wikipedia.org/wiki/Fisher-Price) ile oynarken inanılmaz keyifli dakikalar geçirdim.

Aşağıdaki “Fisher-Price Chatter Phone” oyuncağı piyasaya çıktığı 1962 yılında ben yeni doğmuştum. Dayım bana bu oyuncağı 2 yaşıma geldiğimde almış. Aynı zamanda rahmetli Süheyla teyzem de 18 yaşıma geldiğimde bir telefon hattım olsun diye PTT’ye başvurmuş. Çünkü o yıllarda hat almak için yıllarca beklemeniz gerekiyordu.

Aşağıdaki “Fisher-Price Activity Center” ile oynadığımı hatırlıyorum.

“Görevimiz Tehlike” dizisi A.B.D. de 1966-1973 yıllarında gösterime girerken Türkiye’de ise yıllar sonra gösterime girdi. Biz ilk TV’mizi 1972 yılında aldık. Dünya Bankası istatistiklerinde ne yazık ki “1000 kişi başına Televizyon Sahipliği” yok. A.B.D. ile o yıllar bazında kendimizi karşılaştırmak istediğim diğer bilgi ise “Patent Başvuruları”. A.B.D. Patent Başvurusu sayısı (Residential, yani o ülkeden çıkan patentler) 1980 yılında 62,098 iken, Türkiye’de ise 134’müş. Yani aradaki fark 463 kat’mış. O yıl GSMH farkı ise sadece 7.8 (12,180 ve 1,560) kat’mış: http://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.PCAP.CD?page=6

Yani VİZYON PARA İLE SATIN ALINMIYOR…….

 

Bültene katılın.