Yayınlanma Tarihi: 7 Ağustos 2006Kategoriler: Forbes Yazıları

Şirketlerde “Stratejik Planlama” bölümü oluşturmak son yıllarda trend haline geldi. Bunları oluşturmak bir yana, görev tanımını iyi bilen İnsan Kaynakları Yöneticisi veya Genel Müdür’lerin fazla olduğunu sanmıyorum. “Stratejik Planlama” kavramı İngilizce adı Strategic Issue Management, Türkçe karşılığı ise “Stratejik Sorun Yönetimi” olarak 1960-1970’li yıllarda ortaya çıktı. “Stratejik Sorun Yönetimi (SSY)” bir kuruluşun içinde ve dışında bulunan trend ve olayları erken tanımlayıp, erken tepki vermesini sağlayan bir prosedürdür. SSY iyi uygulandığında kuruluşun bütünsel olarak yönünü belirler ve rekabet avantajı yaratır. Ancak hatalı uygulandığı takdirde rekabetçiliği körleştirerek kurum için büyük bir risk oluşturduğu unutulmamalıdır.

Spies’ın 1982’de ”Gelecek araştırması/çalışması, karar vericinin hedeflerini ve problemini tespit edip, amaçlarını ve alternatiflerini arayıp, sonuçlarını karşılaştırarak, doğru bir yapı kullanılarak yapılır. Gelecek çalışmaları hakkındaki ortak tanım, alternatif gelecek senaryoları belirleyerek ve yaratarak yapılabilir.” görüşü burada en temel göstergedir.

Alternatif gelecek senaryoları şirketler için çok önemli karar verici araçlardır. “Senaryo” özellikle Fütüristlerin en önemli araçlarından biridir. Senaryo varsayımsal bir olgu olup gelecek planlaması, strateji oluşturma ve stratejik düşünmenin önemli yöntemlerinden biri haline gelmiştir. Senaryolar düşünülmeyeni düşünme olgusunu içermelidir. Asıl amacı; var olan trendleri ve esas belirsizlikleri tespit edip, geleceğin resimleriyle birleştirmektir. Yani gelecek hafızası yaratmaktır. Öngörünün amacı ise gelecek olaylar hakkında olabilecek en iyi kararları almaya yardımcı olmaktır. Öngörü; bilgileri ve trendleri ayrıştırma tekniğine dayanır.

İlk bakışta Stratejik Sorun Yönetimi (SSY) ve Gelecek Çalışmaları’nın (GÇ) aynı amaca hizmet ettiği sanılır, oysaki ikisinin tek ortak noktası yeni trendlere olan ilgileridir. SSY trendleri bulurken, GÇ ise trendleri, alternatif gelecek senaryoları yaratmak ve öngörü kazanmak için temel olarak kullanır. SSY, trendler gibi olayların izlerini anlamak amacıyla yapılan gerçek zamanlı bir aktivitedir. Tersine gelecek çalışmaları, trendlere bağlı olarak geleceğe yöneliktir. Biraz akademik görünümlü bu girişle bugün şirketler için farklı bir bakış açısı yaratmaya çalışırken, aslında aynı durumun ülkeler için de geçerli olduğunu görmemiz gerektiğini belirtmek istiyorum. Örneğin bugün Türkiye’nin gelecekle ilgili alternatif senaryolarının nasıl hazırlandığı konusunda herkesin kafasında soru işareti var. Çünkü senaryoların hükümetler nezdinde değişkenlik gösterdiğini görüyoruz. Halbuki bu hükümetler üstü bir durumdur.

Haziran ayı başında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Teknoloji Danışmanı Dr. George Atkinson ile TÜSİAD’ın düzenlediği bir yemekte beraberdik. Kendisine “Hidrojen Ekonomisi” nin A.B.D’de inanılmaz yavaş ilerlediğini ve durumdan özellikle bu endüstriye hizmet etmeye çalışan ufak ölçekli firmaların finansal açıdan derinden etkilendiğini, bunun yanında önemli otomotiv şirketlerinin gönülsüz davrandığını söyledim. Kendisi bunun bir kültür olduğunu ve yavaş yavaş Amerikan halkı tarafından benimsendiğini söyledi. Aslında beklediğim cevabı almakla beraber şunu da net olarak gördüm: Bugün gelecekle ilgili senaryolarda Amerikan şirketlerinin önemi çok büyük. Teknolojik olarak A.B.D’nin çok gerisinde olan Avrupa Birliği, 2010 yılında Milli Gelirlerinin %3’ünü AR-GE’ye ayıracaklarına dair yakalanması imkânsız bir hedef koymuştur. Türkiye de bunu benimsemiş durumdadır. Bu gerçekten çok iyi niyetli bir yaklaşım olmasına rağmen gelecekte dengeleri nasıl etkileyeceğini hep birlikte göreceğiz.

Senaryo modellemesi yaparken teknolojilerin çok önemli rol oynadığını görüyoruz. Bugün teknolojik anlamda ileride olan tüm ülkeler alternatif senaryoların belirleyicisi olacak. .

2004 yılı başlarında bir Ankara uçuşum esnasında bugün Halep Başkonsolosu olarak görev yapan Sayın Ali Kemal Aydın ile tanışmıştım. Kendisi ile sohbetimiz esnasında petrol fiyatlarının 2 yıl içinde 70 Amerikan Doları’nı görmesinin şaşırtıcı olmaması gerektiğini ifade etmiştim. Kendisi bana geçenlerde bir mail atarak bu öngörümden dolayı beni kutladığını söyledi. O günlerde petrol fiyatları 30-32 Amerikan Doları aralığındaydı. Sonuçta ben bu öngörüyü yaparken daha önce oluşturulmuş alternatif senaryoları incelemiş ve kötü olan senaryoyu dikkate almıştım. Bu kötü senaryo Türkiye’nin cari açığına her yıl en az 7 Milyar Amerikan Doları yük getirmekte.

Türkiye’de enerji ile ilgili farklı yorumlar yapılmakta ama gözden kaçan bugünkü yatırım koşulları ile Türkiye’nin uzun dönemde alternatif çözümler oluşturmadığı takdirde sorun yaşayacağıdır. Sadece enerji sözkonusu olduğu için değil Türkiye’nin genel anlamda “Gelecek Senaryoları” üzerinde çalışması gerektiğine inanıyorum. Bunu yaparken de şirketlerdeki “Stratejik Sorun Yönetiminde” (veya diğer adıyla Stratejik Planlama) olduğu gibi Fütüristlerin yayınlarından faydalanmak gerekiyor. Buradan her alanda stratejik öngörüye şiddetle ihtiyacımız olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Oysa günlük telaşlarin içinde kaybolmuş; akıntıya karşı kürek çeken bir ülke görünümündeyiz. Ülkenin kalkınması ve ilerlememesindeki en büyük engelin stratejik düşünmemek olduğu çok açık. Çözümlere dayalı yönetim; bilgiyi, beceriyi, cesareti, yaratıcı olmayı, akıllı ve yetenek sahibi olmayı, geleceğe dönük ve bireysellikten çok geneli gözeten bir stratejik düşünme biçimini gerektiriyor. Bu şekilde düşünemeyenler ise geçici ve günlük çözümlerle idare etmeye mahkumlar.

Forbes Temmuz 2006
 

Bültene katılın.