Yayınlanma Tarihi: 26 Ocak 2009Kategoriler: BusinessWeek Yazıları

bw
Uzun vadeli plan yapma yetisi olmayan ülkemiz, Olimpiyatlar’da başarıyı nasıl yakalayabilir?

İçinde bulunduğumuz kriz ile birçok balon patladı. Bunlardan biri gayrimenkul balonuydu. Türkiye’nin önünde bu konudaki en önemli fırsat bundan sonra gayrimenkul fiyatlarında önemli bir düzeltme yaşanacak olmasıdır. Bu düzeltmenin yaşamımıza çok pozitif etkisi olabilir. Özellikle servis sektöründe en büyük maliyet kiradır. ABD ve Türkiye’deki PPP (Satın Alma Paritesi) karşılaştırıldığında aradaki en az 4 misli ABD lehine olan farka rağmen İstanbuldaki birçok restaurant New York Manhattan’daki restaurant’tan pahalıdır. Benim anlayamadığım ama değerli halkımızın ısrarla inandığı açıklamaları dikkate almazsak, en önemli açıklaması kiradır (hava paraları, akıl almaz dekorasyon maliyetleri ve modası hızlı tüketildiği için kısa yaşam süresi de bindirilmiş haliyle). Bugün AVM’lerin yaşadığı sorun da budur. Türkiye de konfeksiyon ürünleri çok pahalıya satılmaktadır. İthal ürünler için vergiler yüzünden bu durum anlaşılabilir ama yerli üretim için en önemli neden mağaza ve dükkan kira fiyatlarıdır. Artık sezon ortasında %70 indirim yapmak yerine ucuz mal satmak kaçınılmaz bir strateji olacaktır. Gelecek sezon halkımız şaşıracaktır: “Nasıl yani bu kadar ucuza takım elbise oluyormuymuş?” diye. Amerika’da gayrimenkul konusu raydan çıkmadan önce giden Türklerin ağzında hep aynı karşılaştırma vardı: “ABD de evler daha ucuz”. Bunun İstanbul’un taşının ve toprağının altın olmasından kaynaklanmayacağına göre yaratılan bu hava ile herkes gaza gelip akılalmaz fiyatların içinde kendini buldu. Bağdat caddesi AVM’ler prim yapmadan önce pompalandı, şimdi de hızla kan kaybedecek şekilde bombalanıyor. Zamanında inanılmaz hava paralarının döndüğü bu bölge artık pastane, kahveci ve çaycılarla nasıl bir ekosistem oluşturabilir ki?

Gayrimenkul alanında yaşanan bu şişkinliği futbola bağlamak çok anlamlı gözükmese de futbol ile gayrimenkul arasındaki en önemli benzerliğin ikisinin de aynı şişkinlikte olan bir balon olduğunu düşünüyorum. Kriz ortamında herkes olaya önemli takımlardan elini çekmeye çalışan sponsorların durumundan bahsederek şu andaki durumu tahlil etmeye çalışıyor. Ama ben daha farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Futbolcu transfer ücretleri ve kazançları sınırları aşmış durumdadır. Bu fiyatların artık makul duruma inmesi gerekmektedir. Bu gelişmeler aslında önemli bir fırsatı ifade ediyor. Bence Avrupa da en az 5-10 takım iflas etmeli, iflas sonucu ellerindeki o bol sıfırlı Euro değerlere sahip futbolcular çok düşük fiyatlara satılmalı ve fiyat tavanı hızlıca aşağı çekilmelidir. Türkiyede de kriz ile birlikte sponsorluk gelirleri azalsa da kulüpleri destekleyen başkanların gelirleri de azalacağı için takım iflasları gündemimize girecektir. Futbol Federasyonu’nun sponsorluk gelirinin artması buna en iyi örnektir. Çünkü sponsorlar en azından Milli Takımı destekleyerek daha ele-göze dokunur bir geri dönüş elde etme çabasına girmiştir. Bugün Türkiye de futbolu destekleyenler GSM operatörleri, bankalar ve önemli birkaç gıda şirketi, maç yayın hakları ve iddaa gelirleridir. Türkiye de profösyonel futbol takımı sayısı her sektörde olduğu gibi gereğinden fazladır. Dolayısı ile bu kadar çok takımı doyuracak bir pasta da ortada yoktur. Toplam 141 takımın yer aldığı Türkiye profösyonel futbol liglerinden 51 takımın yer aldığı 3. lig kaldırılmalı ve 2. ligdeki takım sayısı da yarı yarıya azaltılmalıdır. Kaldırılacak liglerdeki takımlar amatör olarak mücadele etmeli ve bunların belediyeler tarafından desteklenmesi gerekmektedir. Belediyeler her ilin veya ilçenin takımlarını destekleyecek alt yapıları oluşturmalı ama adlarını takımlara asla vermemelidirler. Takımların diğer önemli geliri olan bilet ve kombine satışı gelirleri İddaa’dan gelen ve takımlara dağıtılan gelirden daha azdır. Hele aynı şehirde birden fazla takım olupta o şehrin gelir düzeyi düşükse durum vahim olmaktadır. Ankara ve İzmir buna en iyi örneklerdir.

Mart ayında amatör branşların İddaa içine katılması ile birlikte rant kavgası başlayacaktır. Futbol takımları kendilerine dağıtılan payı amatör branşlarla paylaşmamak için lobi yapacaklardır. Eğer olimpiyatlarda başarı isteniyorsa amatör şubelerin yaşaması gerekmektedir. Bu da ancak İddaa’dan gelecek gelirle desteklenirse sağlanabilir. Yeni ihale ile birlikte devletin kasasına kalan gelir artmıştır. Bu durumda futbol kulüplerine verilen rakam azaltılacak profosyonel futbol takımı sayısına bağlı olarak %10’dan %7’lere çekilirken amatör branşlara İddaa gelirinden en az %5-6 pay verilmelidir. Türkiye olimpiyatlarda büyük bir başarısızlık yaşamıştır. Bu ülke insanının geninde olan uzun önemli plan yapamama zafiyeti burada da kendi göstermiştir. Hazırlık dediğimiz öyle olimpiyatlardan 1-2 yıl önce başlayan hazırlık olarak algılanamaz. Gençlik Spor Genel Müdürlüğü çok acil olarak özellikle bireysel branşlara yönelik “2016 Olimpiyatlarında Madalya Alacak Sporcular” projesini başlatmalı ve Türkiye’nin her yerinden çok genç sporcuları seçerek hazırlamaya başlamalıdır. İddaa gelirlerinden her yıl aktarılacak %2 oran bu projeyi rahatlıkla destekleyecektir. İddaa yılda devlete ve futbol kulüplerine KDV dahil 1 Milyar TL üzerinde gelir getirmektedir. Yoktan varedilen bu gelir nedeniyle devlet çok şanslıdır. Ama bu gelirin futboldan geliyor olması, büyük bir kısmının futbolda harcanması anlamına gelmemelidir. Tabii ki İddaa gelirleri ile bugüne kadar yüzleri ifade eden spor salonu tamamlanmış veya düzenlenmiştir. Ama amatör branşlar desteklenmeden Türkiye’nin olimpiyatlarda başarılı olması düşünülemez.

18/01/2009 BusinessWeek

Bültene katılın.