Yayınlanma Tarihi: 16 Mart 2010Kategoriler: Haberler

Yazı yazarken bazen girdiğim yerden çıkmıyorum. İlginç sonuçlar oluşmuyor değil. Bu sefer en azından çıkacağım yeri bilerek başlıyorum.

İzmir Belediyesi yıllar önce Akbil benzeri bir ihale yapmaya karar vermişti. Sanırım 1999 olabilir. Belediye’nin ayırdığı bütçe çok düşük olduğu için çözüm ararken ben Sümerbank ile bir teklif yapmak üzere çalışma yapmıştım. Sümerbank sistemi kuracak, karşılığında da parayı toplayacaktı. Gerçekleşmedi ve İzmir Belediyesi dar bütçesi ile Güney Kore’den bir sistemi direkt satın aldı. O yıllarda İngiliz Wayfarer isimli bir firma ile temasımız olmuştu: http://www.wayfarer.co.uk/ Bize verdikleri fiyata baktığımda gerçekten firmaya acımıştım. O kadar önemli bir servis için kazandıkları para çok azdı. Bu şekilde yaşamalarının zor olduğunu düşünmüştüm. 2003 yılında Schlumberger’in Otopark Bilet Sistemleri bölümünün çalışanları tarafından satın alınması ile Parkeon doğdu, 2007 yılında Barclays Private Equity bu şirkete yatırım yaptı ve sonunda da İngiliz Wayfarer’i satın aldılar. O zamanlar 3 kuruşa satın alınabilecek Wayfarer bugün Parkeon tarafından satın alındı ve 2008 yılını 176 milyon Euro ciro ile kapattılar. Akbil gibi dünyada benzeri olmayan bir sistemi yaratan Türk mühendisleri ne yazık ki İstanbul ile sınırlı kaldılar. Şimdi de interoperability (sistemler arası uyum) olmadığı için sistemi değiştirmek zorunda kalıyorlar. Bu sistemdeki Akbil token’larını sağlayan Dallas Semiconducters firması bile dünyada tek örnek olan İstanbul Belediyesini broşürlerinde kullanmıştı.

Koç-Unisys ile kazandığımız OGS sistemi ihalesi Refah-Yol’dan Ana-Yol hükümetine geçiş esnasında iptal edilip, daha sonra “ülke güvenliği” gerekçe gösterilip (!!!!) Aselsan tarafından ihalesiz olarak alınıverilmişti. Bu ülkenin teknoloji kazanması için hareket eden bizler o zaman OGS Tag’lerinin Türkiye’de üretilmesi için Mikes ile anlaşma imzalamıştık. Bunların hepsi çöpe, Türkiye’nın F-16’larının modernizasyonunu yapacak teknolojiye sahip olan Mikes de güme gidip, Aselsan tarafından bedavaya yakın bir fiyata satın alındı. Benim için “KGS’nin mucidi” diyenlere şunu demiştim: “Allah göstermesin, OGS’den geri ve anlamsız bir teknolojiyi bu ülkeye kazandırmak gibi kötülüğüm olamaz. O teknolojiyi kazandıranları alınlarından öpüp kutlamak lazım!!!”. Peki niye KGS doğmuştu? Çünkü OGS pahalıydı: Küllüyen yalan. OGS’nin fabrika çıkış fiyatı 11 USD’dir. Ama Türkiye’de yıllarca 50 USD’ye satıldı. Yani arada fahiş karı yapanlar yüzünden KGS diye anlamsız ve güdük bir sistem doğmuştur. KGS sadece transit geçiş yapanlara veya 34 dışı plakalı arabalara verilebilirdi. İstanbul plakalı her araca OGS alma zorunluluğu getirirdiniz olur biterdi. Bu yıllarca önce yapılabilirdi. Belki bankalar OGS yerine KGS gibi kendi temassız banka kartı vermek isteyebilirler derseniz onunda kolayı var: OGS’nin içine bu tip temassız kartların takılabildiği modeli vardı. O ithal edilirdi. Pamukbank genel müdürü Bülent Şenver ve genel müdür yardımcısı Hakan Binbaşgil (Akbank) ile Karayolları Genel Müdürlüğüne gidip, bu işi anlattığımızda yıl 1992 idi. Ama illa da devlet bankası olacak diye yıllarca Ziraat Bankası’nın peşine takıldı herkes.

Şimdi söyleyeceğimizi söyledikten sonra bizim ne yaptığımıza bakalım: 1999 yılında başlayan Elektrik Dağıtım İşletmeleri’nin özelleştirme hayali ile birçok yatırım yapmıştık. Bunlardan biri de Ankara kökenli 1991 yılı kurulumlu Teknosis A.Ş.’ydi. Bu şirket elektrik, su ve doğalgaz abone yönetimi yazılımı konusunda Türkiye’de gerçekten tek sayılabilecek bir firmaydı. Rahmetli Teknoloji Holding’de bu şirketi satın alıp eksiğimizi tamamlamak arzusundaydık ve bu arzumuzu 2004 yılında gerçekleştirdik. O zamanlar Kayseri ve Civarı Elektrik Dağıtım A.Ş. genel müdürü Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı sayın Taner Yıldız’dı. Kayseri’de çok önemli yenilikler gerçekleştirdik. Yıllar yılları kovalarken bizlerin de sinirleri gerilmeye başlamıştı. Teknosis gibi bir şirketimiz vardı ama çok az gelir elde edebiliyorduk. Çünkü elektrik dağıtım özelleştirmeleri bir türlü başlamıyordu. 2008 yılının başında şirketin genel müdürü Neda Seçkin ve Brightwell’deki arkadaşlarla kendi içimizde bir arama toplantısı gerçekleştirdik. Yeni vizyonumuz Elektronik Ücret Toplama otomasyonu oldu. Özellikle belediyeler şehir içi taşımacılığını bankalar işle beraberce geliştirecekleri projelerle otomasyona sokmak istiyorlardı artık. Zamanlama iyiydi. Şirketi bu yöne doğru itelemeye karar verdik. Hemen pilot bir bölgede yazılım çalışmalarına başladık ve yaz sonu hem Garanti Bankası hem de ABD’li Verifone firması ile projeler üzerinde konuşmaya başladık. Sonuçta New York borsasına (NYSE) kote olan Verifone Mart 2009 yılında Teknosis’i özellikle taşımacılık sektörüne yönelik yazılımlar geliştirmek amacıyla satın aldı:

http://81.21.165.14/teknosis/basin/BULTEN_VeriFone_Teknosisi_satin_aldi.pdf

Tekrar başa dönersek, son zamanlarda artık ürün satmak yerine servis satmak firmaların yaşam kaynağı olmaya başladı. Yaşanmakta olan ekonomik kriz aslında bu değişimin de zorunlu habercisi oldu. Bu gelişimi Çin’i izleyerek daha iyi yorumlayabiliriz. Ekonomik krizin yansıması Çin’in ihracatının azalması ile başlamıştır. Böylece Çin’de inanılmaz bir kapasite fazlası ortaya çıkmıştır. Bu ortaya çıkınca doğal olarak Çinli firmalar şapkalarını öne alıp durum değerlendirmesi yapmaya başlamışlardır. Logitech kablosuz mouse’u 3 USD’ye üreten Çin aynı mouse’un ABD mağaza fiyatının 40 USD olduğunu görmektedir. 9.90 USD olan Barbie bebek için Çinli üreticinin kazandığı ise sadece .99 USD’dir. Çin artık farkına varmıştır ki ve de Taiwan’lı komşusundan anlamıştır ki, Dell’i geçerek bugün dünyanın 2. büyük üretici haline gelen Acer gibi yüksek kar marjlı ve teknoloji içereren markalara sahip olmak artık kaçınılmazdır. 2008 de 560 milyon mobil telefonun çoğu yabancı markalar için üretilmiştir. Aynı durum üretilen 20.6 milyar giyim eşyası, 6 milyar ayakkabı ve 137 milyon bilgisayar içindir. Çin biliyor ki bundan sonraki işçilik ağırlıklı üretim merkezinin son durağı Uzak Doğu’da Burma’dır. Çinli firmalar artık yola çıkıp firmalar ve markalar satın almaya başlayacaktır. Kendi ürünlerini satmak yerine o ürünlerin kullanıldığı sektörlerde ayni sermaye ile katılarak ortak haline gelecektir. Örneğin Termik Santral için sistem satmak yerine Termik Santral’in ortağı haline gelecektir. Aralık 2009’da Geely Automobile’in Ford’dan Volvo’yu satın alması marka açlığının göstergesidir. İflas eden SAAB’ın üretim teknolojisini de gene Çinli BAIC satın almıştı.

Çin’i izleyelim ve gelecek trendleri için kopye çekelim.

Sabah Gazetesi’de “Çinli Şirketler 2 milyar $’lık yatırım için Türkiye’ye geliyor” başlıklı yazıyı okumak için tıklayınız.

Bültene katılın.