Yayınlanma Tarihi: 23 Aralık 2007Kategoriler: BusinessWeek Yazıları

bw
Öncelikle siz değerli BusinessWeek okurları ile buluşmaktan dolayı çok mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum. Yoğun iş tempoma rağmen teknoloji ve yenilik içeren konular başta olmak üzere geleceğe dair araştırmalar ve okumalar yapmaktan ve bunlara bağlı gelecek senaryoları üretmekten büyük bir keyif alıyorum. Ancak bunları bilinçli, sorgulayan ve duyarlı bir okur kitlesi ile paylaşmam gerektiğinde daha düzenli, daha incelikli ve daha da yenilikçi olmam gerekiyor ki bu biraz tedirginlik verse de neticesinde aldığım okur tepkileri ve paylaşımları aldığım keyfi bir kaç kat artırıyor. Bu sütunlarda enerjiden medyaya, bilgi teknolojilerinden ulaşım teknolojilerine çok çeşitli konularda size bilgi, yorum, trend ve senaryolarımı aktarırken benim yazmaktan duyduğum keyfi sizin de okumaktan almanızı dileyerek ilk yazıma başlıyorum.

Son dönemin en önemli gündem maddelerinden biri Global Isınma (gerçek adıyla Global İklim Değişikliği) ve buna bağlı olarak Biyo-yakıtlar sıcak ve kurak geçen yazımıza damgasını vurdu. Londra neredeyse tüm yaz boyunca yağış aldığı için İngilizler bu konunun üstünde pek durmadılar ama örneğin bizde yaz kurak geçtiği için duyarlılığımız çok yüksekti. TV programları, söyleşiler, açık oturumlar yapıldı. Yüzlerce köşe yazısı ve eleştiri, gazete, dergi ve Internet sitelerinde yer aldı. Magazin programlarında bile mikrofon tutulan sanatçılarımız bir şey söylemek zorunda hissettiler kendilerini; “Kyoto Protokolünü imzalamayalım” diyen hiç çıkmadı. Ya da kimse “Benim bu konuda bilgim sınırlı, yanlış birşey söylemek istemiyorum” diyerek susmayı tercih etmedi. Dünyamızı ve geleceğimizi ilgilendiren konularda duyarlılığımızın artması tabii ki iyi ama yanlış/eksik “fikirler”le değil doğru “bilgi”lerle desteklemeliyiz.

Global İklim Değişikliği’ne hazırlanmaya başladığımız şu dönemde gerçekleri kabul edip gelecekle ilgili iş planlarımızı da paralel olarak yapmamız gerekiyor. Örneğin Kuzey buzulu (Arctic) içindeki erime dünyada deniz yolculuğunda devrim yaratacak gelişmelere gebe olacak. Bir süre sonra bu geçiş kullanılabilecek hale gelecek. Böylece; örneğin New York ile Tokyo arası Panama Kanalı’na alternatif kullanımla 11,300 mil’den 8,700 mil’e düşecek. Aynı şekilde Londra ile Tokyo arası da Süveyş Kanalı’na alternatif kullanımla 13,000 mil’den 8,100 mil’e düşecek. Bu dramatik değişim denizde yüksek hız yapan gemilerin ortaya çıkmasına da olanak sağlayacak. Gemi yapılarının değişeceğini, katamaran gövdeli gemilerin çok hızla artacağını düşünüyorum. Öte yandan artan ve güçlenen rüzgarlar da yeni üretilecek uçaklarda daha gelişmiş oto-pilot sistemlerinin kullanılmasına neden olacak. Sonuçta ürünlerin teknolojik ömürleri gittikçe kısalacak ve Ar-Ge maliyetleri giderek artacak.

Biyo-yakıtlar arasında en çok adı geçen Etanol’ün yıldızı Brezilya hızını alamadı ve yakıt ihtiyacının %30’luk bölümünü Etanol ile karşılamak yetmediği gibi ihracata başladı. Devlet Başkanı Meksika, Honduras, ve Nikaragua’ya gitti ve bu ülkelere de nasıl Etanol üretileceklerini anlattı. Ama o da önemli birkaç noktayı gözden kaçırdı. Etanol’ün temel hammaddesi olan şeker kamışının ağırlıklı olarak yetiştirildiği ülkenin güney-doğusunda, arazi hem ucuz hem de devlet desteği var. Ayrıca arazi dümdüz ve bölge inanılmaz yağmur alıyor. Bu da sulama ve hasat giderlerini çok azaltıyor. Yani Brezilya mucizesi her ülkeye uygulanabilir görünmüyor.

ABD de Etanol’ün yıllık litre üretimi olarak 2012 hedefini yakalamak üzere. Mısır fiyatları ikiye katladı. Buğday fiyatları hızla yükseliyor. Ekilebilen toprakların yiyecek olarak kullanılacak ürünler yerine yakıt olarak kullanılacak ürünler için kullanılması ileriki yıllarda geri dönülmesi çok güç sonuçlara yol açacaktır.

Ayrıca mısırdan elde edilen Etanol direkt maliyetler dışında sadece %25 fazla enerji (tohumu ekmek, gübrelemek, sulamak, biçmek vs için de enerji harcıyoruz) oluşturmaktadır. Ekip biçerken oluşan sera gazından dolayı bu süreçte elden edilen enerji normal benzine oranla sadece %13 daha az emisyon oluşturuyor. Benim görüşüm ABD gibi ülkelerden ziyade fakir ama geniş ekilebilir alanlara sahip ülkelerin bu işe soyunmasının daha mantıklı olduğu yönünde. Örneğin Kamboçya Jatropha ile çok iyi kalitede Biyo-yakıt üretebilmektedir. %25 fazla enerji üretmek onlar için cazip olabilmektedir.

ABD’nin mısır gibi aynı zamanda gıda ürünü olabilecek bir bitkiden yakıt üretmesi ayrıca bana çok anti-teknolojik ve anti-yenilikçi geliyor. Örneğin “Cottonwood ve Selülozik Çimen” den elde edilecek enerji, mısırdan elde edilecek enerjiden en az 10-15 daha fazla olacaktır. UC Davis gibi ziraat konusunda güçlü üniversitelerin bence çalışmalarını hızlandırmaları gerekiyor.

Bundan 2 yıl önce hiç aklımıza gelmeyen (nükleer enerji de dahil) konuları konuşmaya başlıyoruz. Bunlar hakkında bilgilenmemiz lazım, ama nasıl? Asla belleklerimizi tek kaynaktan, tek yönlü bilgi hatta sadece “duyum” ile doldurmamamız gerekiyor. Bunun için de dünyamızı ve geleceğimizi etkileyecek konularda fikir sahibi değil derinlemesine bilgi sahibi olmalı ve bunu paylaşmalıyız.

23/12/2007 BusinessWeek 

Bültene katılın.